34. Sayı

Kurguda Aradı Yazılarında Buldu – Doç. Dr. Canan Olpak Koç

 

Peyami Safa, romancılığı kadar gazeteci kimliğiyle de var ola­bilmiş nadir yazarlardandır. Yazar ve şairlerde çoğu zaman bu özellikle­rinden birinin diğerine galip geldiğini edebiyat tarihleri yazar. Hatta zaman zaman yazarının bizzat kendi iddiaları ya da tanımlamaları bile anılma yönü­nü değiştiremez. Ancak Peyami Safa’da öyle olmamış hangi yönünden bahsetmeye başlansa diğerine fırsat kalmadan koskoca bir sayfa doldurul­muştur. İşte bu nedenle düşünce dün­yası da ayrıca ve belki daha fazla anıl­maya anlatılmaya muhtaçtır. 1918 ile 1961 yılları arası Safa’nın edebiyat ve düşünce dünyasında birçok türde yazıya imza attığı yıllardır. Romanları, hikâyeleri, makaleleri, fıkraları, dene­meleri onun bütünlüklü olarak düşün­ce dünyasını tanımaya katkı sağlar. Çünkü o hangi yazı kalıbını kullanırsa kullansın hep “düşünen adam” olarak mürekkebi hokkaya daldırıp çıkarmış­tır.
Safa’nın, edebî cephesi dışında tanımlanması istenirse galiba yine kendi yazılarındaki cümlelere sık sık atıfta bulunmak gerekir. Yazar kendi deyimiyle kaleminin ucunu (bazıları­nın) yağlı sırtında gezdirmekten zevk alan, yeni neslin savunusunu aynı edebî görüşte olmasa bile savunmak, açıklamaktan kaçınmayan biridir. As­lında bu huy ona edebiyatın dilinin evrilmesiyle beraber bir edebî miras ola­rak kalmıştır ve kendisi de bunu böyle kabul eder. Çünkü yazara göre daha önce bir isim -Namık Kemal- edebi­yatın cinsiyetini değiştirmiştir. Hatta bu değişiklik “hisleri uyanık bir dişi mırıltısından gazaplı bir erkek haykı­rışı” yönünde olmuştur. Belli ki yazar da kendisini gazaplı erkek haykırışının bir parçası sayar. Öyle olmasa Türk edebiyatının en ses getiren tartışma­larının içinde yer almaz hadi yer aldı en sert cümlelerde cephesini en önde savunmazdı. Bu nedenle polemikle­ri, romanları, fıkraları düşünen adam kimliğinin izleriyle doludur.
1918 yılında yazı dünyasına giren Safa’nın düşünce yapısı dâhil olduğu, başlattığı polemiklerden okunabilir. Edebî kavgalar olarak ortaya çıkan bu polemiklerde onun güncel edebi­yatın seyrine bakışı, genç şair yazar­lara tutumu vardır. Yazar, 1928 yılında Cumhuriyet gazetesinin edebiyat say­fasını idare ederken, aynı zamanda Güzel Sanatkarlar Birliği’nin edebiyat kısmında umumi katiplik görevinde­dir. Bu Birliğin genel merkez olarak kullandığı Alay Köşkü’nde edebiyat matineleri yapılır. Yakup Kadri’yle giri­şilen Saman Ekmeği Kavgası, Putları Yıkıyoruz kampanyasındaki tavrı ve bu senelerde (1929) çıkan ve haftalık yayımlanan Harekat gazetesindeki yazıları yukarıdaki cümleyi doğrula­yacak içerikle doludur. Hatta bu dö­nemde gazetedeki yazılarının hemen hemen hepsini yalnız bu savunu ve sözcülük işine ayırmıştır diyebiliriz. Çünkü o ve nesli Namık Kemal’in açtığı yolda vatan meselesini gün­demlerinde tutarak yazmaya devam etmeye taliptirler. Babil Kulesi güru­hu diye adlandırdığı kişilerden değil­dir. Üstelik millî mücadeleyi görmüş, yaşamış ancak onun nimetlerinden faydalanmayı bile düşünmemişlerdir. Bu nedenle bir çaba içinde olan şair­lere kapı açmaktan kaçmaz. Nazım Hikmet de o sıralarda af kanunundan yararlanıp Türkiye’ye döner ancak Hopa’da yakalanarak tutuklanır. Safa, genç şaire destek vermek için Yanar­dağ şiirini Cumhuriyet gazetesinde yayımlar. Ertesi gün gazete bu şiirin kendi görüşleriyle hiçbir alakasının bulunmadığını açıklayınca kendisi de kaçış yolunu seçmeyip gazeteden ay­rılır. Güzel Sanatlar Birliği’nin edebiyat kısmı, Nâzım Hikmet için Peyami Safa’nın Alay Köşkü’nde düzenlediği top­lantılarla yeni bir edebiyat anlayışının merkezi olur. Düşünen adamsa yine oradadır. Bu sıralarda Nâzım Hikmet de Resimli Ay’da musahhih olarak ça­lışır. Hareket adlı gazetede de şiirlerini yayımlar. Hareket gazetesinin ilk sayı­sında Nâzım Hikmet’in Yalınayak şiiri ile Peyami Safa’nın “Varız Diyen Nesil” başlıklı yazısı yer alır.

Devamını okumak için lütfen satın alınız.

Leave feedback about this

  • Rating

PROS

+
Add Field

CONS

+
Add Field

X