35. Sayı

“Gelenekten Geleceğe Köprü İnsanlar” Kitabına Dair – Ersin Bayram

Türk-İslam medeniyeti on dokuzuncu asrın başında bir çatırdama yaşamıştır. Dede Efendi’nin söylediği nakledilen “Artık bu oyunun tadı kalmadı,” cümlesi sanat dünyasındaki değişimin ilamıdır. Tanzimat Fermanı’yla değişim devlet nezdinde kabul edilmiştir. Sonrasında ibre; geleneğin dışına çıkmak, onu ya ciddiye almamak yahut kökten reddederek görmemek, yok saymak ve geri kalmışlığın yükünü ona yüklemek şeklinde ilerlemiştir. Konu bugün de canlılığını devam ettirmekte olup gelenekle irtibatlı sanatlar hâlen yeterli ilgiyi görmemektedir. Maalesef kültür ve medeniyetimize ait değerlere bigâne nesiller yetiştiriyor, sonra da kuşak çatışmasından dem vurma riyakârlığını gösteriyoruz.

Sedefkâr, kakmacı, altın oymacı gibi vasıflarının yanında ananevî sanatlarımıza dair yayınları bulunan Prof. Dr. M. Zeki Kuşoğlu’nun “Köprü İnsanlar” isimli derlemesi, Türk İslam sanatlarını tanımak, bu medeniyetin sanat cephesini anlamak ve bu sanatların Cumhuriyet Türkiye’sindeki taşıyıcılarını bilmek isteyenlerin başvuracağı kılavuz kitaplardandır. Kitapta Türk- İslam sanatlarına hizmet etmiş ve onların yaşatılması için zorluklara katlanmış sanat erbabının kısa hâl tercümeleri (biyografi) ve çoğunun vefatları üzerine yazılmış yazılardan seçkiler bulunmaktadır. Kuşoğlu’nun girizgâh niteliğindeki yazıları şahsa veya sanata dair bilgi verir. Hepsinin ortak özelliği yaşanan ilgisizliğe dair sitayişlerdir. Derlemedeki diğer metinlerle okuyucu, ananevî sanatlarımızı taşıyan ve onlarla irtibatlı sanatkâr veya kültür tarihçilerinin isimlerini öğrenme imkânı buluyor.

Kuşoğlu ön sözünde, “…kitapta bahsedilen sanatkârlar olmasalardı bugün yaptıklarımızın tamamı soysuz kopya birer çabadan ileriye gitmeyecekti (s.8).[1]” demek suretiyle ele aldığı şahsiyetlerin kıymetini ve “köprü insan” olma vasıflarını vurgularken bir yazısında da şöyle demektedir: “Kitabıma aldığım köprü insanların iki önemli hususiyetleri vardır: Biri ortak özellikleri, diğer farklı özellikleri. Ortak özellikleri imanları, vatan aşkları ve milletinin gerçek değerlerini bilmeleri ve mesleklerini ibadet edercesine sevmeleridir. Farklı kişilikleri ise onları farklı kılandır (s.77).” Kuşoğlu, sanatkârların hayatlarına dair bilginin yanında fotoğraf, kartvizit ve eser örnekleriyle çizim ve karalamaların yer aldığı bolca görsele yer vermiştir.  Ayrıca Süheyl Ünver’in kitapta kullanılan minyatürü kapağa taşınmıştır.

İlk tanıtılan hattat Hamid Aytaç’tır (1891-1982). Bu bölümde klasik şiir geleneğini sürdüren Ali Ulvi Kurucu’nun (1922-2002) Aytaç’ın değerini yansıtan şiirine yer verilmiştir. Şair, “Bir asra yakın ömrü eserlerle geçirdin/ Hat san‘atı iklimine fatih gibi girdin” demektedir. Diğer metin İbnülemin Mahmud Kemal İnal’ın (1871-1957) “Son Hattatlar” için Aytaç’tan istediği hâl tercümesidir.  Hamid Bey; celi-sülüs yazıyı Mehmed Nazif’ten (1846-1913), sülüs ve nesihi Hacı Kâmil Akdik’ten (1861-1941) ve ta’liki Hulûsi Efendi’den (Mehmed Hulusi Yazgan, 1868-1940) meşk ettiğini söyler (s. 16-22). Aytaç’ın hat sanatındaki mevkiini belirleyen yazı; hattat, hat tarihçisi ve klasik Türk edebiyatı hocası Prof. Dr. Ali Alparslan’a (1925-2006) aittir. Alparslan’a göre Aytaç’ın en büyük vasfı yazı sanatındaki kabiliyetidir. Kısa süreli dersler ve az sayıda meşkle kendini geliştirmiş, eski hattatları inceleyerek onlardan istifade etmiştir. Taliki Hulûsi Efendi’den öğrenmesine rağmen Mehmed Esad Yesârî’nin (ö. 1798) de yazılarını tetkik etmiştir ve onda Yesâri etkisi daha ağırdır. Aytaç celi-sülüste Mustafa Rakım (1758-1826) mektebini izler. Necmeddin Okyay (1883-1976), hocası Sami Efendi’nin (1838-1912) Yeni Cami Çeşmesi’nin kitabe kalıplarını Aytaç’a vermiş, Aytaç bunlardan çalışarak kendini geliştirmiştir. Şişli Camii yazılarında bu etki görülmektedir. Aytaç, Türklerin icadı rik’anın son büyük ustasıdır (s. 24-27). Onun hattaki maharetini; kabiliyetinin güçlülüğünü gösteren bilgiyi hat hakkında ciddi çalışmaları olan, pek çok hattatın hal tercümesini yazmış, devrinde yaşayanları tanımış ve onlarla ahbaplık kurmuş M. Uğur Derman Bey’in (d. 1935) yazısından öğreniyoruz. Aytaç klâsik hat öğrenimi almamasına rağmen gördüğünü hemen kapan göze ve bunu kâğıda aynen aktarabilen ele sahiptir (s. 29). Halim Özyazıcı (1898-1964), Iraklı hattat Hâşim Muhammed el-Bağdâdî (1917-1973) ve Hasan Çelebi (d.1937) onun yetiştirdiği talebelerdendir.

[1] M. Zeki Kuşoğlu, Gelenekten Geleceği Köprü İnsanlar, L & M Kitaplığı, İstanbul, 2006. Sadece sayfa numarasını verdiğimiz iktibaslar kitaba aittir.

 

Devamı için lütfen satın alınız.

Leave feedback about this

  • Rating

PROS

+
Add Field

CONS

+
Add Field

X