34. Sayı

Peyami Safa ve Türk İnkılâbına Bakışlar Üzerine – Doç. Dr. Hakan Değirmenci

 

Gözlerimi yumuyorum. Onunla aramızdaki mesa­fe küçülüyor ve dünyama doluyor. Acaba Peyami Safa bize ne fısıldar uzaklardan, o günlerden günümüze neler anlatır. Nasıl anlamalıyız, oradan nasıl bir ders çı­karmalıyız?..
Peyami Safa 1899 İstanbul’unda dünyaya gelmiş. Ba­bası tanınmış bir aileye mensup, annesi de öyle. İsmini Tevfik Fikret koymuş. Çocukluk yılları Abdülhamid istib­dadına, ilk gençlik yılları Balkan Savaşlarına denk gelmiş. Derken Cihan Harbi ve İstiklal Mücadelesi. Savaşı, müta­rekeyi ve zaferi yaşamış; Cumhuriyeti ve çok partili döne­mi görmüş. Altmış yıllık hayatına ne çok şey sığdırmış.
Babası İsmail Safa, Abdülhamid devrinin muhaliflerin­den tanınmış bir şair. İsmail Bey’in Sivas’ta sürgünde iken ölmesi ve henüz iki yaşındayken yetim kalması, birkaç ay sonra da kardeşinin vefatı, yıllar sonra yazara “Benim şu­urum bir facia atmosferi içinde doğdu.” dedirtecektir. Ço­cukluğu ve gençliği hastalık ve fakirlik içinde geçen yazar tahsilini de tamamlayamamıştır. Bütün bu koşullar onu monarşi karşıtı ve cumhuriyet yanlısı yapmıştır. Cumhu­riyete ve Türk inkılabına dört elle sarılması bundan.
Büyük bir romancı. Hepimiz kendisini ortaokul yılların­dan, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu ile tanırız. Sonra diğer romanları ve hikâyeleriyle tanıştık. Onun romancı yönünü Mehmet Tekin ve Şeyma Büyükkavas Kuran Hocaların çalışmaları ortaya koymuş zaten. Onun bir de fikir ada­mı yönü var ki burası da en az sanatçı kimliği kadar dik­kate değer. Türk İnkılâbına Bakışlar ve vefatından sonra gazete ve dergilerdeki yazılarının konularına göre tasnif edilerek Objektif adı altında neşredilmesiyle oluşan eser­leri bu yönüyle ilgilidir. O, inkılabın felsefesini yapmış bir düşünür.
Ayvazoğlu onun için “kazanç tarlasında bir saban gibi işlemeye mecburdu” der. Zira kalemi onun tek kazanç kaynağıdır. Bu kadar çok yazınca bazen ededîlikten, ni­telikten taviz vermeye mecbur kalırsınız. Server Bedi, Çömez, Serazad, Safiye Peyman, Bedia Servet gibi tak­ma adlarla yazmak zorunda kalması bundan olabilir. Aşk ve cinayet romanlarını, bilhassa Cingöz Recai seri­sini hepimiz biliriz. Ömrü boyunca başını sokacağı bir evi olmamış mesela. İşsiz kaldığı dönemler de çok olmuş. Yayıncılar tarafından istismar edilmiş, hak ettiği ücretleri alamamış, hatta bazılarıyla mahkemelik bile olmuş. “On dokuz senelik yazı hayatımda bu cemiyet bana bir haf­talık istirahat hakkı vermedi” dediğinde henüz yolun ba­şındadır halbuki. 1961’de tek evladı Merve’nin askerden cenazesi gelir, kendisi de birkaç ay sonra da vefat eder.Dünya çilesi biter.
Türk İnkılâbına Bakışlar’ı talebelik yıllarımda hocam Prof. Dr. Mustafa Arslan’ın tavsiyesiyle okumuştum. Seneler sonra aziz dost Yaşar Vural, sanatçı hakkında bir yazı istediğinde kararımı vermek zor olmadı. Zihnim, beni yirmi beş yıl öncesine götürdü. Kitabı elime ilk aldığım andaki heyecanı hatırlamak zor olmadı. Genç zihnimde ne ufuklar açmıştı bu kitap. Sonra bir çırpıda Fatih-Harbiye’yi okumuştum. O gün bu gündür konu Peyami Safa’ya her geldiğinde öğrencilerime muhakkak bu kitabı okumalarını öneririm.
Genç bir kız olan Neriman, Batı hayranıdır bu romanda. Hoş, dönemin bütün aydınları öyle değil midir o zamanlar. Yahya Kemal’in “Memleketi zindan Avrupa’yı nurlu bir alem gibi görüyordum” demesi mesela. Gerçi Neriman, Batının yaşantısına imrenmektedir sadece. Onun öyle Hegel’den Rousseau’dan pek haberi yoktur. Babası Faiz Bey ise Doğu’nun gelenek ve yaşamına sıkı sıkıya bağlı, dini bütün bir münevver. Ve romanın en muhteşem tarafı. Genç kız bombayı patlatıveriyor, sobanın kenarında mışıl mışıl uyuyan kediyi göstererek: “Bütün Şark kedilere benziyor. Garp da köpeklere benziyor… Şark da kediler gibi işte böyle miskin, uykucu, lapacı. … Köpekler ise Garba benziyor. Çünkü onlar daima uyanık, uyurken bile uyanık. Çalışıyorlar, kazanıyorlar, iyi yaşıyorlar.” Genç kızın bu toy çıkışı karşısında babası “Peki, her oturan adam tembel, her koşan çalışkan mıdır?” diye sorar ve devam eder: “Bazı adamlar sabahtan akşama kadar otururlar ama düşünürler, düşünce zenginidirler. Bazıları da bütün gün ayakta çalışır, bahçıvanlık yapar örneğin ama yaptığı iş o kadardır. Yani kimisi zihniyle çalışır, kimisi de beden gücüyle. Zihin gücüyle yapılan daha değerlidir. Görünüşe aldanma. Çalışmak, sadece koşmak değildir.” İşte, Türk İnkılâbına Bakışlar, Türk aydınının yüzyıllarca zihnini meşgul etmiş olan Doğu-Batı meselesini çözmek üzere kaleme alınmış bir kitaptır.

 

Devamını okumak için lütfen satın alınız.

Leave feedback about this

  • Rating

PROS

+
Add Field

CONS

+
Add Field

X