35. Sayı

Ateş – Dilek Akıllıoğlu

Bir… iki… üç… Nefes al… Ver. Tekrar; derin bir suyun altından yüzeye çıkarmışçasına nefesini vermelisin. Taş merdivenleri hatırla! Her sabah tek tek sayardık basamaklarını. Sonra en üst basamakta yan yana ve göz göze gelişimizi anımsa, ardından böyle uzun uzun nefes verişimizi.

Uyandım zannediyorum ve fakat sabah takım elbise ile çıktığım evimden çok farklı yerde gibiyim. Ilık bir his var içimde. Deniz kıyısında yosun bağlamış taşın üzerinden kayıp düşüyor gibi ya da yüksek bir yerden inerken yüreğimdeki suyun akıp gitmesine benzeyen. Seninle şiir okurduk gençliğimizde.  Ben fakültenin her köşesinde dar ağaçlı şiirler okurken sen Turgut Uyar mısraları karalar ve akşamüzeri gün batarken hediye ederdin bana bunları. Allah’ım ne mesut zamanlardı. Sesli mi düşünüyorum bunları bilmiyorum. Neden günün ikinci yarısında uyumuş veya uykulu gibiyim.  Rüyada mıyım?

Omzumda tonlarca ağırlık olduğunu hissediyorum. Bunu uyumuyorken de hissettiğim olurdu.  Ağırlaşan bir şeyler var. Büyük bir ormanda yürüyüşe çıkmak için zamanım olmadığı hâlde çınar ağaçlarının karşımda yer aldığı bir orman görüyor gözlerim. Parlak, yeşil yaprakları var.  Ayşe bazen koluma girip daha sakin yerlerde sık sık yürüyüşe çıksak derken bunu mu kastetmişti. Onu arıyor yüreğim her sarmaşığın günebakanını aradığı gibi. Çınar ağaçlarına doğru ayağa kalkıp yürüyorum doğrusu uçuyor da olabilirim. Tarif edemediğim şey gitmem için sırtımdan itiyor, aynı zamanda bu düş dünyasına benzer yerden beni geriye çağırıyor gibi de. Birçok ses duyuyorum. Hangi zamandayım neredeyim?.. Hâlâ kestiremiyorum.

Gördüğüm ormandan bana doğru esen rüzgâr tenimi okşayacak diye aklımdan geçirirken üşüdüğümü fark ediyorum.  Çok üşüdüğümü…  Başımı çevirdiğimde babam bir kaftan bırakıyor omuzlarıma. Sonra bir sisten ibaretmiş gibi kayboluyor ortalıktan. Her çıkmaza düştüğümde bana öğrettiği kahramanları düşünürüm ve onlar gibi olmayı arzularım. Büyük yürekli, cesur ve adil. Şimdi bir yerlerde çıkmazdayım büyük ihtimalle. Uyandığımı zannediyorken derin bir uykuya dalıyor olabilirim. Düşünmeye çalışıyorum. Olmuyor. Başım dönüyor.  Her çınar ağacının altında türlü çiçek var. Kızlar olsaydı çiçeklerden taç yaparlardı. Her kız çocuğunun yüreğine benzeyen büyülü taçlara benzeyen. Sonra Banuçiçek isminin anlamıyla övünürdü. Sırf isminde çiçek geçiyor diye.  İkisi de kucağıma otururdu, büyük efsaneler hayal ederdik.  Yaşadıklarımı ve yaşamak istediklerimi hatıra defterine kaydediyor gibiyim. Oysaki bunlar benim hikâyemin parçaları, daha uzunca içinde olmayı hakkettiğim lahzalar. Ne evi ne tanıdığım yerleri bulamıyorum, gidemiyorum. Kararımı verdim. Gövdesi en kalın ağacın altına oturacağım. Çiçekler ezilmesin diye kaftanı üzerimden çıkarıp daha çimenlik bir yere seriyorum. Bağdaş kurup oturuyorum. Çok sevdiğim bir dize aklıma geliyor:

“Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince”

 

Devamı için lütfen satın alınız.

Leave feedback about this

  • Rating

PROS

+
Add Field

CONS

+
Add Field

X