35. Sayı Yazarlar

İki Büyük Şairin “Zangoç-Molla Sırat- Kavgası – Yaşar Vural

Türk edebiyatında yazar ve şairlerin birçok fikir tartışmasına şahit olmuşuzdur. Namık Kemal ve Ziya Paşa arasında “Harabat” ve “Tahrib-i Harabat”, Ahmet Mithat Efendi ve Servetifünuncular arasında “dekandanlık”, Recaizade Mahmut Ekrem ve Muallim Naci arasında “abes-muktebes” ve beraberinde “eski-yeni” tartışması gibi. Ancak Mehmet Akif Ersoy ile Tevfik Fikret arsında cereyan eden kısaca “zangoç-molla sırat” diye özetleyebileceğimiz kavga yukarıdakilerden biraz farklıdır.

Tevfik Fikret II. Abdülhamit’in saltanatının son yıllarına doğru kin ve nefret duygularıyla yoğrulmuş iki şiir yazar: Sis ve Tarih-i Kadim. Birincisinde doğrudan doğruya II. Abdülhamit’in baskıcı yönetimine ve bu yönetime payitahlık yapan İstanbul’a kin kusar. Tarih-i Kadim şiirinde ise nefretin yönü tarihe, savaşlara ve inaçlara özellikle İslamiyet’e çevrilmiştir:

Ne zaman geçse bir ketîbe-i şan
Daima reh-güzâra hûn-efşan
Bir bulut, sâye-bar olur mutlak
Başta en başta kanlı bir bayrak,
Onu kanlı bir tâc eder ta’kib,
Sonra hûnîn vesâit-i tahrib:
Mızırak, yay, kılıç, topuz, balta,
Mancınık, top sapan, tüfek… arada

Her şeref yapma, her saadet pîç;
Her şeyin ibtidâsı, âhiri hiç.
Din şehid ister, âsüman kurban,
Her zaman her tarafta kan, kan, kan!…

Kahramanlık… Esası kan, vahşet.
Beldeler çiğne, ordular mahvet;
Kes, kopar, kır, sürükle, ez, yak, yık:
Ne “Aman!” bil, ne “Ah!” işit, ne “Yazık!” [1]

 

Fikret, 212 dizelik bu manzumesinde yukarıdaki örneklerde olduğu gibi Osmanlı tarihini, savaşlarını, kahramanlıklarını hümanist bir yaklaşımla eleştiriyor ve bunları “esası kan ve vahşet” olarak niteliyor. Şair şiirinin ilerleyen bölümlerinde barış ve adaletin olduğu bir dünyaya özlem dyduğunu belirtir ve özlediği dünyada kul ile Tanrı’yı birbirinden ayıran bir din de istemez.

Ben benim, sen de sen; ne Rab, ne ibâd

Tevfik Fikret özlemini kurduğu böyle bir dünyayı kurabilecek bir Tanrı da göremez ve böyle bir hiddetle Tanrı ve din hakkındaki inkârcı tavrını takınıverir:

Sâhib-i kâinat… Evet gerçek,
Sâhib-i kâinat olan ceberût,
O takarrüb-şiken likâ-yı sâmut
O fakat aslı hep bu kavgaların…

Hikmet Tanyu Tevfik Fikret ve Din kitabında, Eşref Edip’ten naklederek Fatin Gökmen Hoca’nın (1877-1956 yılları arasında yaşamış Kandilli Rasathanesi kurucularından olan bilim adamı ve siyasetçi) Tevfik Fikret’in bu şiiri bir bunalım esnasında yazdığını, şiiri kimseye vermemek kaydıyla arkadaşına teslim ettiğini -ki bu arkadaşının Rıza Tevfik Bölükbaşı olduğu söylenir- daha sonra bu şiirin elden ele yayıldığını; bu şiirdeki düşüncelerin bir cinayet olduğunu kabul ettiğini ve pişmanlık duyduğunu söylediğini aktarır.[2]

Mehmet Akif Ersoy, bu şiirden tam yedi yıl sonra “Süleymaniye Kürsüsünde” adlı şiirinde Tevfik Fikret’e karşılık vermiştir.

Robert Kolej’deki sanat dâhisinin kalemi
Vurur bu darbeyi isterse. Çünkü haddine mi
Hükümet’in ona kalkıp da itiraz etmek?
Herifte bandıralar çifte, tek de olsa direk!
Ya nazlanırsa? Evet, nazlanırsa yalvarırız…
Niyaza pek yüzü yoktur, hemen kanar yalnız,
Dehâların çoğu ekzantrik ya hani,
Bu ‘personaj’da var bir deli kılıklı mani!

Deyip de zangoc’a başvurdular. O mecnun da
Mukaddesatına halkın, ibâda, Mabûd’a
Savurdu pencereden havruz uğratırcasına
Gelip tıkanan levsi pis karîhasına!

Ne var ne yoksa mukaddes onunla bitti demek!
Şebâba hak veririm çünkü üç beyinsiz inek
Yazıp dağıttı o mel’un berât-ı isyanı;
Sabilerin yüreğinden kopardı imanı[3]

Üdebânız hele, gayetle bayağı mahlûkat…
Halkı irşâd edecek öyle mi bunlar? Heyhat!
Kimi Garb’ın yalınız fuhşuna hasbi simsar;
Kimi İran malı der, köhne alır hurda satar!
Eski dîvanlarınız dopdolu oğlanla şarab;
Biradan, fahişeden başka nedir şi’r–i şebab?
Serseri: Hiç birinin mesleği yok, meşrebi yok;
Feylesof hepsi; fakat pek çoğunun mektebi yok!
Şimdi Allah’a söver… Sonra biraz bol para ver:
Hiç utanmaz, Protestanlara zangoçluk eder![4]

Mehmet Akif, dini inançları sağlam, sanatını da inançlarının emrine vermiş bir sanatçıydı. Tevfik Fikret’in, kendisince en kutsal saydığı değerlere saldırması elbette karşılıksız kalmamalıydı. Akif’in Fikret’e öfkesi o kadar şiddetli ki, şiirindeki üslûbu genel tartışma zeminin çok dışına çıkmış hatta hakaret boyutuna varmıştı. Zira onu para karşılığında kiliselerde zangoçluk yapmakla suçlamakta; deli kılıklı, tahtası eksik sıfatlarıyla nitelemketedir. Akif, şiirinin sastır araları dikkatlice okunduğunda, bu şiirde sadece Fikret’e değil onun etrafında toplanan gençlere (Servetifünunculara) da çatmaktadır. “Feylosof hepsi; fakat pek çoğunun mektebi yok!” dizesi kanatimizi doğrulayan güçlü ipuçları vermektedir. Ayrıca “Tarih-i Kadim” şiirini elden ele dağıtanları “üç beyinsiz inek” olarak nitelemektedir. (Akif, şiiri dağıtan kişinin Rıza Tevfik Bölükbaşı olduğunu duymuş olmalı ki, “feylosof” sözcüğünü şiirinde özellikle belirtmiş. Hatırlanacağı üzere Rıza Tevfik’in edebiyat çevresindeki lakabı “feylosof”tur.)

[1] Tevfik Fikret, Rübâb-ı Şikeste, Salkımsöğüt Yayınevi, s. 259

[2] Hikmet Tanyu, age., s. 91.

[3] İstiklal Marşı’nın 100. Yılında Mehmet Akif Ersoy Şiir Külliyatı Safahat, s. 706. Mehmet Akif’in beşinci kitabı “Hatıralar”da yer alan şiirin bu bölümü (toplam 49 beyit), şiirlerin Sebilürreşat’taki baskısında mevcutken, şiirlerin kitaplaştırılmasında bu bölüm şairin kendisi tarafından kitaptan çıkarılmıştır.

[4] İstiklal Marşı’nın 100. Yılında Mehmet Akif Ersoy Şiir Külliyatı Safahat. s. 519.

Devamı için lütfen satın alınız.

Leave feedback about this

  • Rating

PROS

+
Add Field

CONS

+
Add Field

X