Peyami Safa, romancılığı kadar gazeteci kimliğiyle de var olabilmiş nadir yazarlardandır. Yazar ve şairlerde çoğu zaman bu özelliklerinden birinin diğerine galip geldiğini edebiyat tarihleri yazar. Hatta zaman zaman yazarının bizzat kendi iddiaları ya da tanımlamaları bile anılma yönünü değiştiremez. Ancak Peyami Safa’da öyle olmamış hangi yönünden bahsetmeye başlansa diğerine fırsat kalmadan koskoca bir sayfa doldurulmuştur. İşte bu nedenle düşünce dünyası da ayrıca ve belki daha fazla anılmaya anlatılmaya muhtaçtır. 1918 ile 1961 yılları arası Safa’nın edebiyat ve düşünce dünyasında birçok türde yazıya imza attığı yıllardır. Romanları, hikâyeleri, makaleleri, fıkraları, denemeleri onun bütünlüklü olarak düşünce dünyasını tanımaya katkı sağlar. Çünkü o hangi yazı kalıbını kullanırsa kullansın hep “düşünen adam” olarak mürekkebi hokkaya daldırıp çıkarmıştır.
Safa’nın, edebî cephesi dışında tanımlanması istenirse galiba yine kendi yazılarındaki cümlelere sık sık atıfta bulunmak gerekir. Yazar kendi deyimiyle kaleminin ucunu (bazılarının) yağlı sırtında gezdirmekten zevk alan, yeni neslin savunusunu aynı edebî görüşte olmasa bile savunmak, açıklamaktan kaçınmayan biridir. Aslında bu huy ona edebiyatın dilinin evrilmesiyle beraber bir edebî miras olarak kalmıştır ve kendisi de bunu böyle kabul eder. Çünkü yazara göre daha önce bir isim -Namık Kemal- edebiyatın cinsiyetini değiştirmiştir. Hatta bu değişiklik “hisleri uyanık bir dişi mırıltısından gazaplı bir erkek haykırışı” yönünde olmuştur. Belli ki yazar da kendisini gazaplı erkek haykırışının bir parçası sayar. Öyle olmasa Türk edebiyatının en ses getiren tartışmalarının içinde yer almaz hadi yer aldı en sert cümlelerde cephesini en önde savunmazdı. Bu nedenle polemikleri, romanları, fıkraları düşünen adam kimliğinin izleriyle doludur.
1918 yılında yazı dünyasına giren Safa’nın düşünce yapısı dâhil olduğu, başlattığı polemiklerden okunabilir. Edebî kavgalar olarak ortaya çıkan bu polemiklerde onun güncel edebiyatın seyrine bakışı, genç şair yazarlara tutumu vardır. Yazar, 1928 yılında Cumhuriyet gazetesinin edebiyat sayfasını idare ederken, aynı zamanda Güzel Sanatkarlar Birliği’nin edebiyat kısmında umumi katiplik görevindedir. Bu Birliğin genel merkez olarak kullandığı Alay Köşkü’nde edebiyat matineleri yapılır. Yakup Kadri’yle girişilen Saman Ekmeği Kavgası, Putları Yıkıyoruz kampanyasındaki tavrı ve bu senelerde (1929) çıkan ve haftalık yayımlanan Harekat gazetesindeki yazıları yukarıdaki cümleyi doğrulayacak içerikle doludur. Hatta bu dönemde gazetedeki yazılarının hemen hemen hepsini yalnız bu savunu ve sözcülük işine ayırmıştır diyebiliriz. Çünkü o ve nesli Namık Kemal’in açtığı yolda vatan meselesini gündemlerinde tutarak yazmaya devam etmeye taliptirler. Babil Kulesi güruhu diye adlandırdığı kişilerden değildir. Üstelik millî mücadeleyi görmüş, yaşamış ancak onun nimetlerinden faydalanmayı bile düşünmemişlerdir. Bu nedenle bir çaba içinde olan şairlere kapı açmaktan kaçmaz. Nazım Hikmet de o sıralarda af kanunundan yararlanıp Türkiye’ye döner ancak Hopa’da yakalanarak tutuklanır. Safa, genç şaire destek vermek için Yanardağ şiirini Cumhuriyet gazetesinde yayımlar. Ertesi gün gazete bu şiirin kendi görüşleriyle hiçbir alakasının bulunmadığını açıklayınca kendisi de kaçış yolunu seçmeyip gazeteden ayrılır. Güzel Sanatlar Birliği’nin edebiyat kısmı, Nâzım Hikmet için Peyami Safa’nın Alay Köşkü’nde düzenlediği toplantılarla yeni bir edebiyat anlayışının merkezi olur. Düşünen adamsa yine oradadır. Bu sıralarda Nâzım Hikmet de Resimli Ay’da musahhih olarak çalışır. Hareket adlı gazetede de şiirlerini yayımlar. Hareket gazetesinin ilk sayısında Nâzım Hikmet’in Yalınayak şiiri ile Peyami Safa’nın “Varız Diyen Nesil” başlıklı yazısı yer alır.
Leave feedback about this