34. Sayı

Peyami Safa ve Doğu-Batı Gerçeği – M. Halistin Kukul

Osmanlı-Türk Cihân Devleti’nin ‘çöküş dönemi edebiyatı’nın bu kadar güçlü ve temeli sağlam oluşunun sebebini bir türlü anlamış değilim.

Son yetmiş senesini,  iç çekişmeler, dış emperyal güçlerin saldırıları ve “Hasta Adam” yaftasıyla ‘çöküş’e direnmeyle geçiren koca bir imparatorluk,  bu kadar muhteşem edebiyata nasıl sâhip oldu, hayret ederim.

Bunlardan; Mehmet Âkif Ersoy, Yahya Kemal, Beyatlı,  Ali Fuat Başgil, Faruk Nafiz Çamlıbel, Ziya Gökalp, Ömer Seyfettin, Ziya Osman Saba, Halide Edip, Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Reşat Nuri Güntekin,  Refik Halit Karay, Necip Fâzıl Kısakürek, Ârif Nihat Asya,  Mehmet Emin Yurdakul, Süleyman Nazif, Enis Behiç Koryürek, Halit Fahri Ozansoy, Yusuf Ziya Ortaç, Orhan Seyfi Orhon, Orhan Şâik Gökyay ve Peyami Safa…gibi pek çok şâir, edib ve fikir adamını sayabiliriz.

Osmanlı-Türk Cihân Devleti’nin ifade etmeye çalıştığım ve Cumhuriyet’e kadar devam eden bu yetmiş senelik döneminde öyle şâir ve ediblerimiz olmuştur ki, hiçbirini bir dünya meşhurundan geride tutamazsınız.

Tabiî ki, asıl maksadım, Peyami Safa’nın “Doğu Batı Sentezi” adlı eserini esas alarak umûmî bir değerlendirme yapmaktır.

Önce; 1899 tarihinde yânî sözünü ettiğim bu dönemde doğan,  altmışiki senelik ömrüne çok şey sığdıran ve Türk fikir ve sanat hayatının, Osmanlı’dan intikal eden en önemli mihenk taşlarından biri olan Peyami Safa hakkında kısa bir bilgi vermek ve bâzı önemli kanaat sahiplerinin görüşlerini nakletmek isterim:

Prof. Dr. Ayhan Songar,  O’nun hakkında, “Peyami Safa’yı Tanımayan Nesil” başlıklı makalesinde şu bilgileri verir:

“Peyami Safa, şâir İsmail Safa’nın oğludur. Onun için Yahya Kemal, “İsmail Safa’nın en güzel eseri” demişti. Babası Sivas’ta sürgünde öldü. 9 yaşında yakalandığı kemik veremi sebebiyle çocukluk ve gençlik yıllarının büyük bir kısmını hastahânelerde geçirdi. Bu sebeple de düzenli bir öğrenim göremedi, yanılmıyorsam sadece ortaokul mezunu idi Peyami  Bey…  Ama kendisini büyük bir hırsla yetiştirdi ki sağlam bir Fransızcası ve erişilmez bir kültür seviyesi vardı. Kendisiyle ilk tanışmamız hasta olan refikalarını muayeneye gitmem vesilesiyle olmuştu. Daha birkaç cümle konuşmadan karşımda benim mesleğimi en az benim kadar bilen bir insan bulunduğunu hayretle gördüm. 9 yaşında ağır bir hastalık, 13 yaşında başlayan hayat kavgası ve daha  15 yaşında iken öğretmenlik yapması ve hüsranla biten bir aşk macerâsı… Daima “bir facia beklemek vehmi” içinde yaşanan bir ömür… O; ” benim şuurum bir facia atmosferi içinde doğdu ” diyordu. Meşhur 9’uncu Hariciye Koğuşu eseri hastahânede geçirdiği yılların hikâyesidir. Server Bedi imzası ile kaleme aldığı Cingöz Recai romanları ise ayrı bir fasıl teşkil eder. O romanlarda da gene dehâ mertebesindeki  o büyük zekâyı ince bir nükte tülüne bürünmüş olarak görürüz.” (1)

Yânî;  “Peyami Safa, kendisine has üslûbuyla, millî değerleri,  gelecek nesillere sezdirmenin, tanıtmanın, düşündürmenin ve tatbik ettirmenin çırpınışı içinde bulunan hakikî bir münevver numûnesidir.

Kendi kendisini yetiştirmek ve ölene kadar “hep kendi kalabilmek” , kolay mes’ele değildir. O; dâima “kendi olarak kalan”dır.

Yazılarında; edebiyattan sosyolojiye, târihten felsefeye, tıptan resim ve mîmârîye kadar hemen hemen her sahada geniş görüş sahibiydi.

Romanlarında, fikir kitaplarında ve makalelerinde dâima millî hassasiyet içerisinde bulunmuş, bütün tahlillerini “bize göre inşâ” üzerine kurmuştur.” (2)

 

  1. Gülhane Hatt-ı Hümayunu (Tanzimat reçetesi),
  2. Birinci Kanun-u Esasî (Mithat Paşa reçetesi),

 

Devamını okumak için lütfen satın alınız.

Leave feedback about this

  • Rating

PROS

+
Add Field

CONS

+
Add Field

X