32. Sayı

Mehmet Kaplan ve Kültür Milliyetçiliği – Şeyma Büyükkavas Kuran

 

Mehmet Kaplan

Mehmet Kaplan’ın kültür milliyetçiliği konusundaki düşüncelerini anlayabilmek için öncelikle onun millet kavramıyla ilgili düşüncelerine bakalım. Kaplan’a göre insan doğumundan ölümüne kadar tarih, coğrafya, gelenek ve kültürle çevrelenmiştir. Bu çevreleniş de millet denilen topluluğu oluşturur. Millet deyince, aynı topraklar üzerinde, aynı tarihî kaderi yaşayan ve aynı kültüre sahip insan topluluğu anlaşılır. Cemiyetleri, topluluk olmaktan çıkarıp millet hâline getiren sebepler; tarih şuuru, din, anane, müşterek kültür ve sosyal heyecandır. Milletler de fertler gibi, ancak kendi kabiliyetlerine, inançlarına göre yaşayarak ve gelişerek şahsiyet hâline gelir. Bu sebeple millet sadece maddî değil manevî bir birliktir. Bu manevî birliği oluşturan örf ve adetlerin olmadığı bir toplumda insanlar huzursuzluk ve şaşkınlık içinde kalacaklardır. Dolayısıyla insanların ve milletlerin hayatını, maddî şartlardan çok inandıkları din, felsefe ve hayat görüşü gibi değerler şekillendirir ve idare eder. [1]

Kaplan’a göre milliyetçilik kendini kabul etmek, kendine dönmek ve “milletinin mukadderatı ile mutlak şekilde alakadar olmak”[2]  demektir. Kaplan, milliyetçiliğin basmakalıp bir düşünce olarak benimsenmesine karşı çıkar. Ona göre milliyetçilik, günün şartlarına göre gelişen yönüyle milleti besleyen asıl ve büyük bir kaynak olmalıdır. Çünkü milliyetçiliğin yaşanılan hayata etki edebilmesi realiteye ve bir hareket felsefesine dayanmasına bağlıdır.

Bir millete ait olmak doğaldır fakat milliyetçi olmak bir kültür, şuur ve irade gerektirir. Bir insanda milliyetçi duyguların oluşması kültüre, terbiye ve ruh olgunluğuna bağlıdır. İnsan kendi milletinin şuuruna erdikçe, milletinin geçmişini ve bugününü tanıdıkça, geleceğini düşündükçe, ıstıraplarını kalbinde duydukça milliyetçi olur. “Hakiki milliyetçi, toplantılarda, mitinglerde, hitabet kürsüsünde değil, günlük hayatında, şahsi münasebetlerinde, meslek çalışmalarında milliyetçi olan insandır.”[3] Milliyetçilik kendine hayran olmak değil, bir ‘benlik şuuru’ ‘kendisine güvenme duygusu’, ‘yeni şeyler yaratma iştiyakı’ ve iradesidir. Bu şuur, duygu, iştiyak ve iradeyi sağlayacak olan milletimizin tarih boyunca yarattığı eserlerdir.[4]

Kaplan, insanın kendi milletini sevmesi ve varlığını müdafaa etmesinin başka milletleri hakîr görmek anlamına gelmediğini ve milliyetçiliğin ayırıcı değil tam tersine birleştirici bir fikir olduğunu savunur. Milliyetçiliğin ırkçılıktan farklı olduğuna da işaret eder. Türk milletinin tarihten ve dinden gelen etkiyle Yunus gibi yetmiş iki millete bir gözle baktığını fakat ırkçılığın, Ruslar ve Avrupalı devletler tarafından Osmanlı devletini oluşturan kavimlere bir zehir gibi aşılanarak ortaya çıktığını hatırlatır. Bu konuda şahsî düşüncesini bir mektubunda buluruz: “lrkçı değilim. Türkiye içinde yaşayan ve Türk’e ihanet etmeyen, Türkiye’ye faydalı olan her insan bence iyidir. İster Arnavut ister Çerkes olsun. Türkiye’ye zarar veren adam halisü’d-dem Türk olsa da onu sevemem.” [5]

Ütopist değil realist bir milliyetçiliğe ihtiyacımız olduğuna inanan Kaplan’a göre, Türk milletinin en büyük hastalığı kendi kendini tahrip etmek yani bir tür manevî intihardır. Bizi bu hastalıktan kurtaracak olan çare milliyetçiliktir. Milleti bu hastalıktan kurtarmak için milliyetçilere düşen görevleri şöyle sıralar: Öncelikle bir milliyetçi, milliyetçiliği dışa kapalılık, bir taassup olarak algılamayacak, başkalarına zarar vermeden, hür ve müstakil yaşamayı temin edecek. Bu hareketin adını Hilmi Ziya Ülken’den aldığı bir tabirle ifade eder: İnsanî Vatanperverlik. Yine Türk aydınlarına düşen vazife milliyetçiliği, düşmanı olan Marksizm ve komünizme karşı fikrî bakımdan müdafaa etmektir. Milliyetçiliği, Ziya Gökalp’in yaptığı gibi Batı’nın düşünce akımları ile besleyerek daima canlı tutmak ve zenginleştirmektir. Milliyetçilerin en önemli görevlerinden biri de bugünkü hür ve müstakil Türkiye devletini korumak, ilim ve teknik vasıtasıyla geliştirmek, kuvvetli bir millî devlet haline geldikten sonra, esaret altındaki diğer Türklerin de istiklâllerine kavuşmalarını temine çalışmaktır. Mehmet Kaplan’a göre bir milliyetçinin iktisadî ve sosyal meselelerde en az sosyalist ve komünistler kadar söylemesi gerekenler vardır. Milliyetçiliği sadece ‘maneviyat’ ve ‘mukaddesat’tan ibaret zannedenler, milleti yaşatan ve ayakta tutan ‘maddî’’ şartları ihmal ederlerse, milyonların başka tarafa geçtiklerini göreceklerdir. Bu sebeple milliyetçilerin köy, toprak, eğitim ve gecekondu gibi maddî sorunlara eğilmesi gerekir. Kaplan bu sorunlara komünistlerin sınıf kavgası çıkarmak amacıyla el attıklarını oysa bu sorunların milliyetçilerin davası olduğunu belirtir.[6]

[1] Mehmet Kaplan, Nesillerin Ruhu, 5.Baskı, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1991, s. 35-37.

[2] Mehmet Kaplan, Büyük Türkiye Rüyası, 3.Baskı, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1992, s. 264.

[3]Nesillerin Ruhu, s. 36.

[4]Büyük Türkiye Rüyası, s. 11.

[5] Mehmet Kaplan, Âli’ye Mektuplar, 1.Baskı, Dergâh Yayınları, İstanbul, 1992, s. 20.

[6]Büyük Türkiye Rüyası, s.104.

 

Devamını okumak için lütfen satın alınız.

Leave feedback about this

  • Rating

PROS

+
Add Field

CONS

+
Add Field

X