32. Sayı

Dil ve Coğrafya – M. Halistin Kukul

Dil; kültürün hem baş-yapımcısı, hem en büyük ve en mühim taşıyıcısı ve hem de kültürü içinde besleyen muhteşem bir ikrâm’dır.

Dil olmadan, kültür; kültür olmadan da “millet olma” asla mümkün değildir. Çünkü…

Dil, öyle muhteşem bir değerdir ki bir milletin maddî ve mânevî bütün kültür değerleri, onun içine nüfûz etmiş, sinmiş ve onda, muhafaza altına alınmıştır.

Dil’in hâfızası, sözlük’tür.

Coğrafya; bütün kıymetleriyle -dağı, taşı, ovası, yaylası, denizi gölü, deresi şelâlesi, körfezi burnu, toprağı ve havasıyla; mâdeni, tabiî gazı, güneşi yıldızları ile- her çeşit mahlûkun doğduğu, hayat sürdüğü ve öldüğü mekân’dır. Coğrafya; vatan’dır.

Coğrafya’nın hâfızası, harita’dır.

Maalesef ki bu dünyadaki insanların pek çoğu, sözlük’ten ve coğrafya’dan habersiz yaşıyor.

Dil; aynı zamanda, coğrafyanın değerlerine mâna katan en üst mertebe’dir. Mâdemki mânevî ve maddî değerlerin yekûnuna “kültür” diyoruz, kültüre mevki kazandırmak ve onu yaşatmak da dil ile olur.

Dilin yapısı ve ses bilgisi, onu matematikleştirir. Heceye hece katmalar, bilhassa dilimiz Türkçede çok önemlidir. Bütün bunlar; yaşanan iklîmle, kişi ve cemiyet değerleriyle, milletlerarası dil giriş-çıkışıyla ve coğrafyayla yoğrularak, her defasında kendini koruyarak ve geliştirerek devam eder.

Dilsiz bir coğrafya, sağır, dilsiz ve kör’dür. Onun, eni, boyu, derinliği de yoktur. Yaşamışlığı ve yaşanmışlığı mechûldür. İsmi konmayan bir coğrafya, nefessizdir. Bu bakımdan; insanoğlu, yaşadığı her mekâna mutlaka bir isim koymuştur.

Coğrafya; saf tabiattır. İklim, bu saf tabiatın olmazsa olmazıdır, ziynetidir. Şüphesiz ki; hepsinin insan üzerinde büyük tesiri vardır. Bunların başında da dil gelir. Bir Erzurumlu, T(ı)rabzonlu, Rizeli, Diyarbakırlı, Samsunlu, Muğlalı ya da Bursalı Türk’ün şivesiyle Edirneli, Aydın, Manisa veya İzmirlinin şive farklılığına, bu coğrafya-tabiat-iklim özelliklerinin tesiri muhakkaktır.

Saf tabiatın dillendirilmesi, elbette ki, “yerli/mahallî/millî” vasıfları öne çıkarır ve hâliyle, “sâhiplenme duygusu”nu ortaya koyar.

Büyük Şâirimiz Yahya Kemâl diyor ki; “Vatan fikri bizde daima vardı; fakat Namık Kemal’in, bu fikri kalbimizde yeni bir nefesle uyandırdığı günden beri uyanığız. Onun vatan fikrini uyandırdığı gibi, bir diğer Türk şâiri çıkıp da lisan fikrinin kutsîliğini uyandırsaydı, bize gösterseydi ki bizi ezelden ebede kadar bir millet hâlinde koruyan, birbirimize bağlayan bu Türkçedir, bu bağ öyle metin bir bağdır ki vatanın hudutları koptuğu zaman bile kopmaz, hudutlar aşırı yine bizi birbirimize bağlı tutar; Türkçenin çekilmediği yerler vatandır, ancak çekildiği yerler vatanlıktan çıkar, vatanın gövde ve rûhu Türkçedir.

 

Devamını okumak için lütfen satın alınız.

Leave feedback about this

  • Rating

PROS

+
Add Field

CONS

+
Add Field

X