30. Sayı

Kaptan ve Kurtlar Sofrası (1964) – Dr. Erdal BARAN

Attilâ İlhan, İzmir, Menemen’de doğmuş olsa da babasının görevi (kaymakam) gereği gitmiş olduğu Anadolu şehirlerinde mekân değişikliğinin kendisine kazandırdığı ileri görüşlülüğünü, aydın sıfatıyla birleştirip bir ömür şahsında yaşatmayı başarmış biridir. Komşu kızı için merdivenlere bıraktığı ilk aşk mektuplarındaki Nâzım Hikmet Ran romantizmini, zamanla Atatürk rasyonalizmine dönüştürerek özellikle 1970 sonrası Atatürkçülüğü, bir fikir hareketi olarak somut bir gerçekliğe bağlamaya çalışmıştır. Türk milleti her fırsatta Atatürk’ü ve onun Türkiye’ye kazandırdıklarını özlemle anmıştır. Dolayısıyla Atatürk yeri doldurulmaz bir liderdir. Bu özlemin farkına varan aydınlardan biri olarak Attilâ İlhan, öncelikle 27 Mayıs ile 12 Mart askeri ihtilallerinde Atatürkçü düşünceden ziyade İnönü’nün yaptırım gücünün hâkim olduğunu yazılarında dile getirerek Atatürkçülüğün bir fikir sistemi olarak ülke sınırlarını gözeten bütünleyici rolünü vurgulamıştır. Gündelik hayatta şifahen dile getirdiklerini eserlerinde her ne kadar kurgusal bir form içinde de olsa daha somut bir şekilde ifade etmiştir.

Attilâ İlhan’ın toplumsal eleştiri bakış açısıyla kaleme almış olduğu Kurtlar Sofrası, bir dönemi gerçekçi bir yaklaşımla ele alması sebebiyle tarihî roman unvanını hak eden bir eserdir. Kahramanı Mahmut Ersoy, Kurtuluş Savaşı’na katılmış bir gazidir. Atatürkçülüğüyle tanınan Mahmut’un karşısında fırsatçı, acımasız ve bir o kadar da kapitalist kimlikleriyle Zihni Keleşoğlu, Kılçık Nâzım, Asım Taga, Seyit Sabri gibi tipler yer almaktadır.  Keleşoğlu, çeşitli hayır işleri ile paraya olan tamahını gizleyen biridir. Yaptığı sözde yardımlarla da vicdanını rahatlatmaya çalışmaktadır. Keleşoğlu’nun ölmüş karısından doğma, Ümit adında bir kızı vardır. Paris’te okumuş biri ve karakter olarak daha net çizgileri ile öne çıkan bir karakterdir. Mahmut Ersoy, Kolaylık Yapı İnşaat Şirketi ile ilgili usulsüzlükleri insanlara duyurmaya çalışmaktadır. Bundan rahatsız olan şirket yöneticileri Mahmut Ersoy’u takibe alır ve olaylar Mahmut’un ölümüne kadar uzanır. Ümit’in yaşam biçimi, Mahmut’un yaşam biçiminden farklıdır. Bununla birlikte o, Mahmut’un samimiyetine güvenmiştir. Mahmut’un gizlice öldürülmüş olmasıyla Ümit hayatı farklı bir şekilde yorumlamaya ve anlamaya başlamıştır. Baba evinden kaçıp Mahmut’un pansiyonunu tutar. Olayların seyrini değiştirecek şekilde Hüsnü Faik Bey’e bildiklerini anlatır. Keleşoğlu ve Kılçık Nâzım cinayet hakkında yazılan çizilenleri yakından takip etmişler, sır perdesinin aralanmasına ramak kala Almanya’ya kaçmaya karar vermişlerdir. Ancak Ümit’in zamanında yaptığı konuşmalar sayesinde sahte pasaportlarla yakalanırlar. Roman, Ümit’in, Mahmut’un bir sözünü hatırlamasıyla sona erer: “Memleket bir kurtlar sofrasına döndü mü isyan haktır.” Ana hatlarıyla böyle bir fon üzerine oturtulmuş olsa da Attilâ İlhan, kimi olaylar arasında kurduğu bağlantılarla toplumun ve bireylerin üzerinden çok derin psikanalitik tahliller yapmıştır.

 

Devamını okumak için satın alınız.

Leave feedback about this

  • Rating

PROS

+
Add Field

CONS

+
Add Field

X