Doğu-Batı meselesi Türk toplumunun dün ve bugün de üzerinde en fazla durduğu konulardan biridir. Batı karşısındaki ilmî ve teknik bakımlardan geriliğimizi fark ederek yönümüzü değiştirdiğimizden beri aydınlarımızın yaşadığı ve hemen her vesilede tartıştığı “Batılılaşma” sorunu ilk romanlarımızla beraber günümüze kadar çeşitli açılardan ele alınmıştır.
Yaşadığı toplumu çok iyi gözlemleyen bir yazarın cemiyet içinde vuku bulan ciddi bir değişim, bunalım karşısında ilgisiz kalmasını bekleyemeyiz. Türk toplumunu alakadar eden hemen her konuda fikrî yazılar kaleme almış çok yönlü bir yazar olan Peyami Safa, Batılılaşma meselesini hem makale ve fıkralarında hem de edebî eserlerinde çokça işler.
“Batılılaşma meselesi Peyami Safa’yı alakadar eden davaların belki birincisini teşkil eder. Çünkü Peyami Safa Osmanlı İmparatorluğu’nun son günlerinin şahididir. Bu son günlerde iki medeniyet çarpışmakta ve gitgide Batı medeniyeti ağır basmaktadır. Batı müziği, giyimi, ilmi ve fenni ortalığı sarmaktadır.” Peyami Safa, Fatih Harbiye romanında Darülelhan’ın “Klâsik Türk Müziği” bölümünün kapatılması olayını ele aldığı yazısında olduğu gibi cemiyetimizin iki yüz yıldır gündemini teşkil eden Batılılaşma konusunu aile, fert, muhit ve cemiyet çerçevelerinde ele alır. Klasik Türk Müziği bölümünün kapatılması merkeze alınarak Türk toplumunda ortaya çıkan ikilikler, tereddütler, buhranlar işlenir. Neriman karakteri ile Batılılaşma karşısında çıkmaza ve buhrana düşmüş Türk milleti temsil edilir. Yazar eseriyle “Neriman’ı bir köprü gibi kullanarak iki medeniyet, iki kültür, iki hayat tarzı, iki kadın anlayışı, musiki, mimarî ve dekor arasındaki tezadı da ortaya koyar.”
Romanın düşünce ve felsefî yapısını oluşturan Doğu-Batı meselesi, hayatın içindeki tezatlardan doğan sembollere yüklenen anlamlar sayesinde işlenir. Bu sembollerle müşahhastan mücerrede doğru bir anlatım ve genişleme sağlanmıştır. Eserde Neriman dışında her şey zıttı ile vardır. Fatih ve Harbiye, kâhvehane ve pastahane (Löbon), Macit ve Şinasi, kedi ve köpek, ud ve keman, ev dekorasyonu ve mimari… Ne Gülter ne de Şinasi’nin kız kardeşi Nezahat, Neriman’a zıt bir karakter tablosu çizer. Tek çocuk olan Neriman yaşadığı değişim, ikilem ve buhranla da tektir.
Peyami Safa eserlerinde, köklerinden kopan, yozlaşan bir çevre ile İslamî gelenekle yetişmiş, manevi değerlerini önemseyen, vatansever ve dürüst çevre ekseninde Doğu-Batı çatışmasını ele alır. Bu mesele üçü erkek biri kız dört kişinin bulunduğu aşk ortamında işlenir. Erkelerin biri Batı, diğeri Doğu, üçüncüsü de yazarı temsil eden bilgili ve Doğulunun dostu erkek ile iki kişi arasında kalan kızdan ibarettir. Fatih-Harbiye de bu çekirdek yapı üzerine kurulmuştur. Romanda Macit Batı’yı, Şinasi Doğu’yu; geleneksel değerlerle Batılı hayat tarzı arasında kalan Neriman Türk toplumunu; Faiz Bey geleneği ve Doğu’yu; Ferit ise cemiyete yön verme gayesindeki Türk aydını ile yazarı temsil eder. Geleneksel olarak düşündüğümüzde Neriman, Şinasi ve Macit’i maşuk, âşık ve rakip olarak da değerlendirebiliriz.
Yazarın eserinde halkı temsil etmek için bir kadın karakter seçmesi şuurlu bir tercihtir. Çünkü yazar kadınları cemiyetin zayıf halkalarından biri olarak görmektedir:
“-Kadınlar, medeniyeti gözler ile anlamaya mahkûmdurlar. Bunlar, hakikî medeniyetçilerden daha bahtiyardırlar: Şekillerle iktifa ederler ve renklerin değişmesi onları eğlendirir”(s. 94) İşte Neriman da böyle bir karakter özelliği gösterir.
Peyami Safa, “Şark Nedir?” isimli yazısında Doğu toplumlarının kendilerine has yaşama tarzlarının, kültürlerinin ve hassasiyetlerinin onların belirleyicisi olduğunu kaydeder. Şarklı nereden gelip nereye gittiğini fark etmez. Derin, sakin ve düşünceli Asya birkaç şairin ruhunda hayat bulur. Faniyi beğenmez, ânı önemser. Şimdiki zamanın mazi olmadan bir kıymeti yoktur. Şark sessizlikten ve düşüncenin gizli konserlerinden hoşlandığından ince bir sezişe sahibidir. Bu tavrı ile Batı’nın şiddetini lüzumsuz, hâkimiyet hırsını ise çocukça bir iştah olarak görür. Sessizliğine sadıktır ve hakikatleri sükûtun tılsımı içinde arar. Romanda yer alan Faiz Bey ve Şinasi, Peyami Safa’nın bu tanımının somut örneğini oluştururlar.
“İkisi de, şiddetli his feveranları halinde bile sessizliklerini muhafaza edebilen ve yalnız kendi kendilerine mahrem olmasını bilen insanlar. Başkalarının tecessüsünü hissettikçe kapanan ruhları içinde mahsur ve bunun azabını ve şerefini duydukları için vakur ve muztarıp bir görüşleri var. İkisi de şarka ait birçok şeyleri, Şinasi alaturka musikiyi, Faiz Bey tasavvufî edebiyatı” (s. 54) çok sever. Faiz bey tarafından Şinasi’nin özellikleri şöyle anlatılır: “Sessiz, halûk, fevkalâde terbiyeli, fıtraten asîl bir çocuk, büyük bir rikkatli kalbi var. Hissiyat-ı âliye sahibi, hem de kemençe çalıyor, yakında en büyük esatizei musikiye arasında ismi geçecek. Dinlerken gözlerim yaşarıyor. Ben bu çocuğa meftunum doğrusu” (s. 54).
Leave feedback about this