34. Sayı

Fatih-Harbiye’de Bir irşat Unsuru Olarak Sükût – Dr. Ersin Bayram

Doğu-Batı meselesi Türk toplumunun dün ve bugün de üze­rinde en fazla durduğu konulardan biridir. Batı karşısındaki ilmî ve teknik bakımlardan geriliğimizi fark ederek yönümüzü değiştirdiğimizden beri aydınlarımızın yaşadığı ve hemen her vesilede tartıştığı “Batılılaşma” sorunu ilk romanlarımızla beraber günümüze kadar çeşitli açılardan ele alınmıştır.
Yaşadığı toplumu çok iyi gözlem­leyen bir yazarın cemiyet içinde vuku bulan ciddi bir değişim, bunalım kar­şısında ilgisiz kalmasını bekleyeme­yiz. Türk toplumunu alakadar eden hemen her konuda fikrî yazılar ka­leme almış çok yönlü bir yazar olan Peyami Safa, Batılılaşma meselesini hem makale ve fıkralarında hem de edebî eserlerinde çokça işler.
“Batılılaşma meselesi Peyami Safa’yı alakadar eden davaların belki birincisini teşkil eder. Çünkü Peyami Safa Osmanlı İmparatorluğu’nun son günlerinin şahididir. Bu son günlerde iki medeniyet çarpışmakta ve gitgide Batı medeniyeti ağır bas­maktadır. Batı müziği, giyimi, ilmi ve fenni ortalığı sarmaktadır.”  Peyami Safa, Fatih Harbiye romanında Darülelhan’ın “Klâsik Türk Müziği” bölümünün kapatılması olayını ele aldığı yazısında olduğu gibi cemiye­timizin iki yüz yıldır gündemini teşkil eden Batılılaşma konusunu aile, fert, muhit ve cemiyet çerçevelerinde ele alır. Klasik Türk Müziği bölümünün kapatılması merkeze alınarak Türk toplumunda ortaya çıkan ikilikler, te­reddütler, buhranlar işlenir. Neriman karakteri ile Batılılaşma karşısında çıkmaza ve buhrana düşmüş Türk milleti temsil edilir. Yazar eseriyle “Neriman’ı bir köprü gibi kullanarak iki medeniyet, iki kültür, iki hayat tar­zı, iki kadın anlayışı, musiki, mimarî ve dekor arasındaki tezadı da ortaya koyar.”

Peyami Safa’nın Fatih-Harbiye romanından uyarlanan dizi TRT’de 90’lı yılların başında 4 bölüm olarak yayınlanmıştı

Romanın düşünce ve felsefî yapı­sını oluşturan Doğu-Batı meselesi, hayatın içindeki tezatlardan doğan sembollere yüklenen anlamlar saye­sinde işlenir. Bu sembollerle müşah­hastan mücerrede doğru bir anlatım ve genişleme sağlanmıştır. Eserde Neriman dışında her şey zıttı ile var­dır. Fatih ve Harbiye, kâhvehane ve pastahane (Löbon), Macit ve Şinasi, kedi ve köpek, ud ve keman, ev deko­rasyonu ve mimari… Ne Gülter ne de Şinasi’nin kız kardeşi Nezahat, Neri­man’a zıt bir karakter tablosu çizer. Tek çocuk olan Neriman yaşadığı değişim, ikilem ve buhranla da tektir.
Peyami Safa eserlerinde, kökle­rinden kopan, yozlaşan bir çevre ile İslamî gelenekle yetişmiş, manevi değerlerini önemseyen, vatansever ve dürüst çevre ekseninde Doğu-Batı çatışmasını ele alır. Bu mesele üçü erkek biri kız dört kişinin bulunduğu aşk ortamında işlenir. Erkelerin biri Batı, diğeri Doğu, üçüncüsü de ya­zarı temsil eden bilgili ve Doğulunun dostu erkek ile iki kişi arasında kalan kızdan ibarettir. Fatih-Harbiye de bu çekirdek yapı üzerine kurulmuş­tur. Romanda Macit Batı’yı, Şinasi Doğu’yu; geleneksel değerlerle Batılı hayat tarzı arasında kalan Neriman Türk toplumunu; Faiz Bey geleneği ve Doğu’yu; Ferit ise cemiyete yön verme gayesindeki Türk aydını ile yazarı temsil eder. Geleneksel olarak düşündüğümüzde Neriman, Şinasi ve Macit’i maşuk, âşık ve rakip olarak da değerlendirebiliriz.
Yazarın eserinde halkı temsil et­mek için bir kadın karakter seçmesi şuurlu bir tercihtir. Çünkü yazar ka­dınları cemiyetin zayıf halkalarından biri olarak görmektedir:
“-Kadınlar, medeniyeti gözler ile anlamaya mahkûmdurlar. Bunlar, hakikî medeniyetçilerden daha bah­tiyardırlar: Şekillerle iktifa ederler ve renklerin değişmesi onları eğlendirir”(s. 94) İşte Neriman da böyle bir karakter özelliği gösterir.
Peyami Safa, “Şark Nedir?” isimli yazısında Doğu toplumlarının ken­dilerine has yaşama tarzlarının, kül­türlerinin ve hassasiyetlerinin onla­rın belirleyicisi olduğunu kaydeder. Şarklı nereden gelip nereye gittiğini fark etmez. Derin, sakin ve düşünceli Asya birkaç şairin ruhunda hayat bu­lur. Faniyi beğenmez, ânı önemser. Şimdiki zamanın mazi olmadan bir kıymeti yoktur. Şark sessizlikten ve düşüncenin gizli konserlerinden hoş­landığından ince bir sezişe sahibidir. Bu tavrı ile Batı’nın şiddetini lüzum­suz, hâkimiyet hırsını ise çocukça bir iştah olarak görür. Sessizliğine sadıktır ve hakikatleri sükûtun tılsımı içinde arar. Romanda yer alan Faiz Bey ve Şinasi, Peyami Safa’nın bu ta­nımının somut örneğini oluştururlar.
“İkisi de, şiddetli his feveranları halinde bile sessizliklerini muhafaza edebilen ve yalnız kendi kendileri­ne mahrem olmasını bilen insanlar. Başkalarının tecessüsünü hissettik­çe kapanan ruhları içinde mahsur ve bunun azabını ve şerefini duydukları için vakur ve muztarıp bir görüşleri var. İkisi de şarka ait birçok şeyleri, Şinasi alaturka musikiyi, Faiz Bey tasavvufî edebiyatı” (s. 54) çok se­ver. Faiz bey tarafından Şinasi’nin özellikleri şöyle anlatılır: “Sessiz, halûk, fevkalâde terbiyeli, fıtraten asîl bir çocuk, büyük bir rikkatli kalbi var. Hissiyat-ı âliye sahibi, hem de kemençe çalıyor, yakında en büyük esatizei musikiye arasında ismi ge­çecek. Dinlerken gözlerim yaşarıyor. Ben bu çocuğa meftunum doğrusu” (s. 54).

 

Devamını okumak için lütfen satın alınız.

Leave feedback about this

  • Rating

PROS

+
Add Field

CONS

+
Add Field

X