36. Sayı

Cumhuriyet’in Dil Politikalarındaki İlk Soluğa Kısa Bir Bakış – Yunus Emre Uyar

Büyük askerî ve siyasi zaferlerin mümessili olan Atatürk yönetimiyle başlayan Cumhuriyet Dönemi, birçok alanda olduğu gibi dil planlamalarında da önceki dönemlerde uzun uzadıya tartışılan birçok konunun çözüme kavuşmasına sahne olur. Artık ülkeye inkılapçı bir ruh egemendir, nitekim kurucu ilkelerden biri de inkılapçılıktır. Kurucu lider Atatürk, kültür politikalarına önem veren bir lider olarak kültürün taşıyıcısı olan dil meselesine de büyük önem atfeder ve büyük mesai harcar. Bu dönemdeki dil politikalarında önceki döneme göre siyasi otoritenin daha fazla müdahil olduğu söylenebilir. Bu dönemdeki dil planlamasının mahiyetini daha iyi anlamak için Atatürk’ün dünya görüşünü göz önünde bulundurmak gerekir. İlkelerinden de anlaşılacağı gibi o halkçı, milliyetçi ve inkılapçı bir liderdir. Dil politikası da bu doğrultuda seyreder. “Fikirlerimin babası” dediği Ziya Gökalp’in, başyapıtındaki “halka doğru” başlığı (Gökalp, 2007) bu dönemin felsefî altyapısının özetidir. Hâliyle dil politikası da halka doğru bir eğilimle seyreder. Yine Atatürk’ün Türkçü düşüncesi gereği Türk dilinin yabancı unsurlardan arındırılması bu döneme egemen bir fikirdir. Ne var ki burada onun, fikir babasıyla ayrıldığı noktalar görülür. Ziya Gökalp “Türkçeleşmiş Türkçedir/ Eski köke tapmayız.” (Develi, 2009) derken Gazi, özellikle 2. Dil Kurultayı’nda eski köklere dayalı türetmelere ağırlık verme eğilimi gösterecektir.

Servetifünun dergisinde Atatürk halka yeni harfleri öğretirken, 1928

Korkmaz, Atatürk’ün dil inkılabıyla ulaşmak istediklerini şu maddeleri sıralayarak özetler: Dilimizi Osmanlıcanın zararlı unsurlarından ayıklamak, yazı dilimiz ile konuşma dilimiz arasındaki mesafeyi kapatmak, dilimizin millî yapısına uygun bir gelişme yolunu açmak, dilimizi millî eğitime uygun hâle getirmek, dilimizin zenginliklerini ve inceliklerini ortaya çıkarabilmek, dilimizin türetme olanaklarına işlerlik kazandırıp onu en iyi ifade vasıtası hâline getirmek. (Korkmaz, 1995:a)

Cumhuriyet Türkiyesi’nin ilk 5 yılında dile dair en yoğun gündem alfabe meselesidir. Aslında “Türkleri alfabe inkılabına götüren sürecin matbaanın ülkeye getirilmesiyle başladığını söyleyebiliriz. Türk Kültürü 1730’larda İbrahim Müteferrika’nın yabancılara Türkçe öğretmek amacıyla hazırlayıp bastırdığı bir gramer kitabının sonuna eklenmiş konuşma örneklerinde Lâtin kökenli harflerle tanıştı. Bu ilk tanışmanın tarihin akışını değiştirmiş en büyük medeniyet aracı olan matbaanın, ülkeye girişi ile olması da herhalde tesadüfi değildir. On dokuzuncu yüzyılın ortalarından beri, Türklerde de Latin alfabesini kullanma eğilimi olduğunu biliyoruz. Özelikle II. Meşrutiyet Dönemi’nde dil ve dilin sorunları, dilde İnkılâp çabaları yoğun olarak gündeme geldi. Fakat Cumhuriyete gelinceye kadar bunu gerçekleştirmeye kimse cesaret edemedi.” (Çalık-Baltaoğlu, 2001: 266) Osmanlı döneminden beri tartışılmakta olan bu sorun 1 Kasım 1928’de ilan edilen Yeni Türk Harflerinin Kabulü Hakkında Kanun’la (Çelik, 2009: 128) sonuçlanır. Artık Türk toplumu Latin harfleri esaslı yeni bir alfabeye sahiptir. (Doğaner, 2004). Aslında bu bahis Meşrutiyet’te olduğu gibi Cumhuriyet’te de söz konusu kanundan önce de sert tartışmalara sebep olur. Nitekim 1923-1928 yılları arasında bu konuda yapılan tartışmalarda, yeni bir alfabenin kabulünü, bir yandan dine aykırı gören, öte yandan da geçmişe ve geçmişteki zengin kültürümüze sırt çevirme gibi algılayan aydınlar vardır. “Bu konuda, basında aleyhte yazı ve demeçler yer alıyor; TBMM’de ortamı gerici tartışmalar yapılageliyordu.” (Korkmaz, 1974, s. 53-54) Atatürk’ün en yakınındaki silah arkadaşlarının bile alfabe değiştirmeye dair sert muhalefeti dikkat çeker. Söz gelimi Kazım Karabekir, İktisat Kongresi’nde Latin harflerinin kabulünü önerenlere karşı çok sert bir açıklama yapar ve bu fikri şeytanice bulur (Levend, 2010). Hatta bu meselenin kongrede gündem maddesi yapılmasına bile izin vermez. (Bilgöl, 2004). “Yanıtında Yeni Hayat algısını idrak edememiş olmanın verdiği ümmet dili, gelenek, din vb. vurgular egemendir. Öyle ki harf değişikliği ile din değişikliği görüntüsü verilmesinden bile kaygılandığı görülür. Yine o ‘Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi’ne verdiği ‘Latin Harflerini Kabul Edemeyiz’ başlıklı demecinde Latin harflerinin kabul edildiği gün memleketin ‘herc ü merce’ gireceğini ileri sürmektedir”. (Hakimiyetimilliye, 1923, akt. Ceyhan, 2007).

Yazının devamını okumak için lütfen satın alınız.

Leave feedback about this

  • Rating

PROS

+
Add Field

CONS

+
Add Field

X