35. Sayı

Şapkalı Çocuk – Muhammet Durmuş

Otuz senedir yaşadığımız şehre bak, ne hale gelmiş. -Parkeye takılıp tökezledim.- Memleket koca bir şantiyeye benziyor anasını satayım. Beni dinle Sefa, sağı solu kesmeyi bırak. Bir şey anlatıyoruz. “Caz yapma da anlat, kulağım sende.” Dinlemenin yarısı gözledir sevgili kardeşim. “Oğlum yan yana yürüyoruz lan, nasıl bakayım sana?” E yanından geçen kızları görüyorsun. Geçen saç boyasının markasını bile verdin. Boş zamanlarında Gratis’te keşfe mi çıkıyorsun? Yani her zaman. “Şantiye diyordun en son. Ee?” Sanki diyorum mühendisler diyorum, müteahhitler filan toplanıp stajlarını burada yapıyor sonra da yurt dışına gidiyorlar. Orayı bayındır hale getirmek için. Bayındır ne demek biliyorsun değil mi? 1920’lerin Birmingham’ına döndü ortalık. Her taraf çamur içinde. Pus da var. Oh. Eksik olan tek şey çeteler bir de atlı polis. Peaky Blinders için set kurmalarına gerek yokmuş ha. Büyükşehir belediyemizi keşfetselerdi içleri de cepleri de rahatlardı. “Sen böyle her şeyi eleştirmek zorunda mısın?” Melodiye uygun şekilde mırıldandım: Her gece rüyamda işin ne senin? Anında cevap geldi: “Hep seni görmek zorunda mıyım?” Halk sağlığı açısından şarkıya devam etmiyoruz kardeşim ve tabii ki. Tabii ki. İşi rast gitmeyen adam başka ne yapar? “Haksız sayılmazsın da hani böyle olumsuz konuşunca da bir şeylerin yoluna girdiği yok.” Yani diyorsun ki biraz da olumlu konuşalım ve işler o şekilde yolunda gitmesin, öyle mi? Gülüştük. Bilardo salonuna girdik ardından. Bütün liseliler buradaydı. Kimileri televizyonun altındaki koltukta koklaşıyor, kimileri de balkonda sigara içip bahis oynuyordu.

Mekânın sahibi karşıladı bizi. Bahadır abi. Toplarını yeni cilaladığı masayı açtı. Yağlı müşterilerine hep aynı şeyi yapar. Sipariş vermemiştim ama adam mevzuyu biliyor. Hemen bir karışık tost da getirdi. Yemeye koyuldum ve tek elle oynamaya başladım. Ne istekayı ne tostu bırakamazdım. Karnım açtı ama eğlenmek de istiyordum. Derken bir, iki, üç, dört. On dakika geçmeden aldım eli. “Türkiye ampute bilardo şampiyonuna selam durun.”

Balkona çıktık. Bahadır abinin yanına. O da sigaradaydı. İş durumunu sordu yeni yine yeniden. Değişen bir şey yok abi. Memuriyet zor değil imkânsız. Özele de almıyorlar. -Bu tekrardan bunaldım ve eğlenceye vurdum.- Kadın değilim diye almıyorlar abi. Bu yaştan sonra da asgari ücret için yeni cinsel fantezilere gerek yok diye düşünüyorum. -Beklediğim karşılığı alamadım.- O kadar okul okuduk bir işe yaramadı. Yirmi iki sene okudum abi yirmi iki sene. Lisede bıraksaydım, bir de boksa devam etseydim belki birkaç ödülüm vardı bugün. Hatta bir spor salonu açar, antrenör olurdum. Fena iş değil. Baban daireyi sattı mı? diye sordu. Her gelene daha yüksek fiyat söylüyor. Piyasanın durumu da belli. Ama sat da iş kuralım be adam. Hem beni de rahat koymuyor evde. Gençken sıçmadığı çam dibi kalmamış, şimdi ahlak bekçisi kesildi. Evlenip çocuk sahibi olduktan sonra bütün serseriler birden makul insan oluveriyor abi. Gerçi sen daha iyi bilirsin. Kişisel tecrübelerinden. Güldü. Sefa girdi söze. Norveç ikinci liginde bütün maçlara karşılıklı gol oynamak bir tür ritüelmiş onun için. Nihayetinde tek golden yattığı bin sekiz yüz elli dördüncü kupana merhaba dedi. Olsun. Geçmiş için tek kelimelik özetimiz de buydu zaten: olsun.

Devamı için lütfen satın alınız.

Leave feedback about this

  • Rating

PROS

+
Add Field

CONS

+
Add Field

X