30. Sayı

Kemalizm ve Sosyal Realizm Ekseninde Attilâ İlhan Portresi – Yasin İzgi

TOPLUMCU GERÇEKÇİ SANATIN ORTAYA ÇIKTIĞI DÖNEMDE TÜRK EDEBİYATININ PANOROMASI

Edebiyat konuşulacağı zaman bu dalın temsilcilerinin yaşamlarından, yaşadıkları sosyal ve siyasi ortamdan, fikir yapılarından söz edilmemesi neredeyse imkânsızdır. Sosyal ve siyasi ortam, tarihten gelen gelenek, görenek, ritüel ve inançlar; felsefî ve edebî akımlar her dönemde şair ve yazarların eserlerinde kendisini göstermiş; sanatçılar eserlerini oluştururken bu etmenlerden muhakkak etkilemiş, hatta bazen doğrudan doğruya siyasî ve toplumsal meseleler üzerinden kurmaca metinler oluşturmuşlardır. Türk edebiyatında da cumhuriyetin ilanını takip eden süreçte edebiyat dünyasında başat unsur kabul edilen edebî topluluklar olduğu gibi yeni devletin, yeni toplumun, yeni siyasetin ortaya çıkması neticesinde yeni edebiyat akımları ve yeni sanatçılar da hem muhteva hem de biçim bakımından kendilerinden öncekilere benzemeyen eserler meydana getirmiştir. Örneğin, Osmanlı Devleti’nden arda kalan bir edebî tarz olan ve Ahmet Haşim elinde bayraklaşan Fecr-i Âtî şiiri, cumhuriyetle birlikte yeni şair kuşağının elinde Fransız sembolistlerden etkilenerek devam etmiş, şahsi konuları işlemeyi ve bunu yaparken yoğun bir şekilde imge, metafor kullanmayı sürdürmüş olmasına rağmen aruz ölçüsü ve Arapça-Farsça terkipleri terk ederek umûmî cereyana ayak uydurmuştur. 1905-1910 kuşağı denilen bu nesil içinde Ahmet Muhip Dıranas, Necip Fazıl Kısakürek, Cahit Sıtkı Tarancı gibi birçok isim hece ölçüsünden ve halk edebiyatı formlarından etkilenerek kendilerinden önceki ustaları Ahmet Haşim’in aksi bir yol tutmuşlardır. Bu misalleri çoğaltmak gayet mümkündür. Fakat bireysel konuları ele alan şiir, cumhuriyetin ilanından sonra geri plana düşmüş, aydınlar ve sanatçıların büyük bir kısmı yeni topluma, yeni devletin ilkelerini şiirle anlatma vazifesi üstlenmiştir.

1912 yılında Ömer Seyfettin’in Yeni Lisan adlı makale dizisini Genç Kalemler adlı mecmuada yayınlamaya başlamasıyla popüler edebiyat halini alan Millî Edebiyat akımı, Millî Mücadele’nin başarıyla sonuçlanması ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla çehre değiştirerek tüm hızıyla devam ettirilmiştir. Millî Edebiyat sanatçıları şiir dilinin Arapça ve Farsça gibi yabancı dillerin etkisinden çıkması gerektiğini, şiirin halkta millî duyguları hareket geçirmek için bir araç olduğunu; aruz yerine hece ölçüsü kullanılmanın, muhtevada da tarihî, millî kahramanlık konularının işlenmesinin lüzumunu öne sürerken Kurtuluş Savaşı gibi, Türk milletinin iki yüz yıldır harp meydanlarında galebe çaldığı tek savaş olan bu hikâyeyi anlatmak cumhuriyet sonrası edebiyatçılara kalmıştır. Millî Mücadele öncesi, İslamiyet’ten sonraki Türk kültürü ve kahramanlıklarından bahseden destansı şiirler yerini Kurtuluş Savaşı’na, Anadolu halkının cesaretine, savaştaki kahramanlıklara bırakmıştır. Mustafa Kemal Atatürk övgüsü de bu şiirlerin omurgasını oluşturmuştur. Fakat aynı anlayış içinde bulunmalarına rağmen şiirdeki ahenk unsurlarını ilk gruptan daha çok önceleyen ve edebiyatımızda “Hecenin Beş Şairi” olarak bilinen sanatçılar millîlik konusuna epik bir anlatımdan çok lirik perspektiften bakmıştır. Eskiden beri değer verilmediği düşünülen Anadolu coğrafyası, kültürü ve insanları bu insanların eliyle şiirin ana konusu konumuna yükselmiştir. Bunu yaparken şiirin biçim özelliklerini kendilerinden önceki nesil gibi ideolojilerine yem etmeyen bu beş şair, kendilerinden sonra gelişecek olan “memleket şiiri” anlayışının da öncüsü olmuşlardır.

Devamını okumak için satın alınız

Leave feedback about this

  • Rating

PROS

+
Add Field

CONS

+
Add Field

X