31. Sayı

Fidel – Muhammet Durmuş

Ünal Durmuş ve Emre Akkol için

Kayık yerinde yoksa Ballim’in denize açıldığını anlıyor ve direkt dama giriyordum. Kaç kez sabahladığım da olmuştur. İyi bir adamdı Ballim. Lakabının nereden geldiğini bilmiyordum ama dilime takılmıştı bir kere. Kendinden küçüklerle vakit geçirmenin genç hissettirdiğini söylerdi. Tahammülü fazlaydı bana karşı. Kıvırcık sakalları ve iri ellerine kim baksa balıkçı olduğunu anlardı.

Ama bu kez küçük bir sürprizle karşılaştım. Muratla birlikte dama girmeye çalışıyorduk fakat kapı kilitliydi. Hâlbuki Ballim günaşırı buraya geldiğimi biliyor ve bundan rahatsız olmuyordu. Alındım. Sinirlendim. Murat’ın yüz ifadesi de bir çeşit aynaya bakma hissiyatı uyandırıyordu. Kilidi kırmak için zorladık. Saat iki, vakit gece. Hunharca kapıya omuz vuruyor, tekme atıyorduk. Gecenin sessizliğini taşa tutar gibi… Derken yan damdan gevşek harflerle savrulan bir nida işittik. Savaş abi günlerdir üzerinden çıkarmadığı beyaz gömleğinin düğmelerini çözmüş, elinde yarım bir şarap şişesiyle pencereden sarkarak bize doğru bağırıyordu. Huysuzun teki olduğu için laf dalaşına girmekten kaçındık. Çabucak uzaklaşıp bir tenha bulduk kendimize. Sigara içip küfürleştik. Vakit girince bizim huysuz evin yolunu tuttu. Babaannesiyle yaşıyor. Namazdan geldiğini söyleyecek yine.

Savaş abi gittikten sonra biz tekrar Ballim’in kapıyı zorladık ve bu kez içeri girebildik. Ama artık yeni bir kapıya ihtiyacı var. Yapacak bir şey aradık hemen. İz bırakmamız gerekiyordu. Niçin kilit taktırdın diye sorar gibi. Damda mini buzdolabı, ufak bir lavabo, mutfak gereçleri, tv, masa ve koltuk vardı. Dolabın üstünde bulduğumuz mumları eritip masaya damlattık. Bardakları yapıştırdık teker teker. Bir tür modern sanat icra ediyorduk muhtemelen. Tv’yi ters çevirdik ardından. Buzdolabını da. Sonra damda bıraktığı sarı çizmelerin içine işedik. Sanatta mübalağa bir tür normdur çünkü. Yapacak bir şey kalmayınca Ballim gelmeden terk ettik damı.

Murat’ı boş bir şırıngaya benzetiyordum. Bedeni kocaman ama kafası küçücüktü. Saçları sürekli traşlı, ön dişlerinden biri yarımdı; yere düştüğünde kırılmış. Sürekli bana bakıp güler, yanında olduğumdan memnuniyet duyardı. Aklı da pek yoktu zaten. Hep bana uyardı. Benim de aklım bir karış havada; martılarla birlikte uçar ve pislemek için kafa arardım. Onu evine bıraktım önce. Bizim eski evde kalıyorlardı. Yine bir yaramazlığımdan sebep bir adam beni döverken babam çıkagelmiş, adamı fena benzetmişti. İki ameliyat geçirmek zorunda kalınca mahkemeden kurtulmak için kan parasını karşılayacak bir yol arıyorduk. Murat’ın ailesi de o zaman görece varlıklıydı. Sahile yakın bir ev bakıyorlardı. Denk geldi işte. Tanıştık ve o gün bugündür beraberiz. Tek arkadaşım diyebilirim. Şırınga Murat.

Yokuşu tutup eve çıkarken gözlerim ümitsizce Fidel’i aradı. Penceresine baktım uzun uzun. Sonra balkona çıktığını gördüm. Kalbim çırpınmaya başladı. Annesinden gizli sigara içmek için sabahı beklerdi zaman zaman. Güneşin doğuşunu izliyordu. Ben de izledim, ağacın arkasına saklanıp ona bakarken. Güneş yükseldikçe yüzü aydınlandı iyice. Bileğinden lastik tokayı çıkarıp saçlarını başının üstünde topladı. Çektiği dumanı üflerken kollarını demir parmaklığa yasladı. İstemsiz gülümserken başkasını sevdiğini hatırlayıverdim… İlçeye taşınalı sekiz ay olmuştu. Annesinin tayini çıkmış. Kendisi istemiş gerçi. Kahvede konuşulurken duydum. Eski kocasından kurtulmak için tutup buraya gelmiş ta İstanbul’dan… Sen buralara fazlasın kızım. O yüzden balkonun sürekli kendine çekiyor beni. O yüzden basıp geçiyorsun üstümden. Geç. Bundan sonra ayak izin olarak yaşayacağım.

Devamını okumak için lütfen satın alınız.

Leave feedback about this

  • Rating

PROS

+
Add Field

CONS

+
Add Field

X