31. Sayı

Osmanlıca ile Nasıl Tanıştım – Etem Coşkun

Nedense ben mübarek Şehr-i Ramazanı hep kış aylarına yakıştırır, kış aylarında severdim. Ramazan ayı ile çocukluğumun karlı, soğuk kış günlerinde tanış olmuşum demek.

Yaz bitmiş, kuşlar çekilip gitmişler, şimdi kış bütün gücüyle bastırmış. Pencerenin buğulu camlarından dışarıdaki ağaçlar üzerinde büzülmüş birkaç serçe görünüyor, kümesin önünde tek ayak üzerinde duran bir kaç tavuk ve onlara nezaret eden uzun bacaklı horoz da biraz sonra folluklarına kurulup sabahı bekleyecekler.

Sobada yanan yağlı çam odunlarının çatırtısı ile uykuya dalan evimizin kıdemli kedisi sobanın yanında kıvrılmış.

Akşam yemekleri yenip sıra çay faslına geldiğinde; Uzun kalın paltosuyla dedem kapıdan içeri girer, çok geçmeden de konu komşu birer birer sökün eder evimizin bu küçük fakat sıcak odasında toplanırlardı. Ramazan geceleri bizim evin bu sıcak odasında ihya edilir, gelen misafirlere çay ve su servisi yapmak da benim asli görevlerimden olurdu.

Derinden derine dışarıda çakal ulumaları duyulur, ben oturduğum yerde biraz daha toparlanır babamın yanına sokulurdum.

Gelen misafirler yirmiyi otuzu bulunca dedem Aslan Bey her zaman pencerede duran kitaplarının içerisinden birisini çıkarır ve başlar okumaya.

” Raviyan-ı ahbar, nakilan-ı âsâr ve muhaddisan-ı ruzigâr şöyle rivayet ve böyle hikâyat iderler kim ” Diye başlayan cümlelerle: Kerem ile Aslı hikâyesine başlardı. Keşiş kızı Aslı’yı kaçırır, Kerem kovalar sonunda da derin bir âh çekerek Kerem’i, arkasından da saçları tutuşan Aslı’yı yakar ve hikâyesini bitirirdi.

 

Devamını okumak için lütfen satın alınız.

Leave feedback about this

  • Rating

PROS

+
Add Field

CONS

+
Add Field

X