35. Sayı

Namıdiğer Eşekli Kütüphaneci – Sabit Bayar

‘‘ Eskiden cahillik fazlaydı; şimdi daha fazla. Gittikçe de artıyor. Bu nedenle bize yeni kitaplar gerekir. Eski yapı yetmez; yeni yapı gerekir.’’[1]

 Fakir Baykurt adını her duyuşumda kitaplarını henüz okumadığımı fark ederdim. Eserlerini ve nasıl yazdığını merak etmiyor değildim. Artık onu okumanın vakti geldiğini düşündüğüm bir zamanda ‘Eşekli Kütüphaneci’ romanını ile karşılaştım. Baykurt’un eserlerinden ilk okuma tercihimi Eşekli Kütüphaneci’den yana kullanmıştım. Benim Fakir Baykurt’tan okuduğum ilk eseri ne yazık ki yazarın sağlığında kaleme aldığı son eseri imiş. Bu benim için hüzünlü bir tesadüf olmuştu. Tedavi olmak için yattığı Almanya’nın Essen kentinde bulunan hastaneye giderken çantasında bu roman varmış.[2]

Romanda üç hikâyeyi iç içe görmekteyiz. Bunlardan birincisi, romana ismi verilen Eşekli Kütüphaneci’nin yani Mustafa Güzelgöz’ün hikâyesidir. İkincisi, Larisalı Dimitiros ile Ürgüplü Aziz’in bu iki şehri kardeş şehir yapma yolundaki mücadeleleridir. Üçüncü ise, Mustafa Güzelgöz’ün, türkülerini çok sevdiği ve aynı zamanda Dimitrios’a da sevdirmeye çalıştığı, Ürgüplü Refik Başaran’ın kısa hayat hikâyesidir. Fakir Baykurt, bu üç hikâyeyi bir birine sararak, biz okurlarının beğenisine sunuyor.

Eserde Ürgüp şehrinin yanında ön plana çıkan başka bir şehir daha vardır. Sıcak bir yaz günü peribacaları ile ünlü Ürgüp’e Yunanistan’ın Tesalya bölgesinde bulunan Larisa şehrinden Dimitrios Katsikas adında biri gelir. Atalarının vaktiyle yaşadığı toprakları görüp tanımak ister, Dimitrios. Tesadüf ki ‘‘Baba’’ lakaplı Aziz Güzelgöz ile karşılaşır ve dost olurlar. Aziz, kahramanımız Mustafa Güzelgöz’ün oğludur. Dimitros’un namıdiğer Eşekli Kütüphaneci ile karşılaşması bu vesile ile olur. Aziz Güzelgöz: ‘‘Babama Eşekli Kütüphaneci derler. Ürgüp’ün içindeki kitaplığı yönetirken otuzdan fazla köyün halkına eşekle kitap taşıdığı için ona bu adı taktılar. Emekli olduğu halde hâlâ bu adla çağrılır. Bütün köylere tek tek gidip, yetişkinlere, çocuklara kitap verdi. Millet kitap okusun, kadınlar da kitap okusun diye yıllarca çırpındı babam.’’ diyerek babasını Dimitrios’a tanıtır.[3] Dimitrios, Eşekli Kütüphaneci’yi tanıdıkça bir masal ülkesine geldiğini düşünür ve aslında hikâye de böyle başlar. Anlatmayı pek sevmeyen Mustafa Güzelgöz, Dimitrios’un öğrenme merakı karşısında çaresiz kalır. Mazisini ona anlatmaya başlar. Çocukluğundan emekliliğini yaşadığı günlere kadar başından geçenleri tek tek anlatır. O anlattıkça da Dimitrios, defterine notlar alır.

Mustafa Güzelgöz’ün kitaplara olan merakını ve sevgisini romanda şu sözlerle anlıyoruz: ‘‘Kitap sevgisi diye bir sevgi vardır sanırım. Ana sevgisi, kardeş sevgisi, yar sevgisi gibi bir sevgi. Bu sevgi insanın içinde doğuştan mıdır? Yoksa sonradan mı uyanır? Bunu bilmiyorum.’’[4]  Böyle söyler ancak sonra farkına varır ki, bu sevgi insanın içinde doğuştan gelir. İçindeki bu sevgi uyanmıştır artık. Güzelgöz, küçük yaşlarında görme yetisi olmayan komşusu Saniye Teyze’ye kitap okumaya başlamış. Aslında çok çekingen olan Mustafa nasıl olduysa yaptığı bu işten keyif alıyormuş. Başka insanlara da kitap okumaya devam etmiş. Daha sonraları ise kitaplar onun için bir tutkuya dönüşmüş.

[1] age, s.40.

[2] age, s.1.

[3] age, s.13.

[4] age, s.42.

 

Devamı için lütfen satın alınız.

Leave feedback about this

  • Rating

PROS

+
Add Field

CONS

+
Add Field

X