35. Sayı

Döngü – Çiğdem Erben

İki gecedir tanımadığım birilerinin cenazesini kaldırıyorum. Acelece gömüyoruz ölüyü, ağlıyoruz. Sonra iki göz bir evde birbirimizin gözüne baka baka oturuyoruz. Kanepenin başında bir kadın çekiyor burnunu, bir şeyler söylüyor hiç durmadan ama gözyaşları siliyor sesleri. Yanında bir kadın daha elinde peçete, bakıyor. Gözünü kimsenin gözüne değdirmeden. Eski halı birazdan konuşacak kadıncağızla ya da yiyip bitirecek gözleriyle halıyı. Tek bildiğim şimdi bu kırık sandalyede yorulmuş, oturuyorum. Bir de kendi kendime yarın ölenler eve gelse biz gitsek evden, diye düşünüyorum.

Nesiyim ben bu ölülerin. Kırık sandalyeyi gıcırdatarak ağlayacak kadar neyim öldü benim. Bir evin anası ölür, babası ölür, körpecik çocukları bile ölür. Kırık bir sandalyesi bile olmayan ne eski halı ne de halıyı yiyen bir kadın … Akdeniz’de kaç gecedir tanımadığım birilerinin cenazesi mavi derinlere batıyor. Gömmüyoruz, ağlamıyoruz. Parlak ekranlarımızdan okuyoruz, isimlerini değil. Birkaç satırda sıkışmış:

“…göçmen botu Akdeniz sularında battı…”

Bir de sayı iliştirilir cümlenin başına medyanın nabzına bakılarak. “43 göçmen, 172 göçmen, 122 göçmen…” Çok insansak o gün bir de nereli olduklarını da okuruz o satırlarda “… Afrikalı göçmenler, Afganistanlı göçmenler, Suriyeli göçmenler…” ve böyle sakince biter o satırlar. Neyse ki başka bir sayfada başka bir haber okumaya kalmadan unutmuş bile oluruz. Göçmen mi, nereli, kaç yaşın, kadın mı, erkek mi, ölmeden önce kaç saat direndi tuzlu suya?

Devamı için lütfen satın alınız.

Leave feedback about this

  • Rating

PROS

+
Add Field

CONS

+
Add Field

X