31. Sayı

Kitap Davası – İsmail Kılınç

Görsel pexels.com’dan alınmıştır

Cümlelerimize klâsik bir özeleştiri ile başlayalım. İlk emri “Oku!” olan bir ümmetin mensupları olarak en az okuyan milletlerden biriyiz. Bunu istatistik verileriyle falan destekleyecek değilim. Yıllardır veriliyor bu veriler. Yıllardır her mecradan yazıyoruz, mankurt gibi yetişiyor insanlar diye. Ancak kitabın/kitap okumanın antikalaştığı bir çağda sizin de sözleriniz mezatçı çığlığından öteye gitmiyor. Eğitimin “öğütüm”e dönüşmesiyle beraber köşesiz, tek kalıp insanların yetişmesi, istatistiklerden daha gerçekçi verilere işaret ediyor. Kütüphanesi olmayan evlerde, tefekkür ufku dar beyinler yetişiyor. Ekran bağımlılığı zihin konforunu artırdığından kütüphaneler, kayıp eşya büroları gibi kimsesizliğe terk ediliyor. Törensel ayinlerin ötesine geçemeyen okuma hareketleri ise anlık ve popülist kalıyor.

İşin özü elbette eğitim seferberliğinden geçiyor. Ancak eğitim sistemi kendini çoktan seçmeli sınavlara odakladığından kitabın zaman kaybı gibi algılandığı da gerçek. Okuma-yazma öğrendi diye çocuklarıyla övünen ebeveynler, çocuğunun okuma ve yazmadaki devamlılığını genelde sağlayamıyorlar. Okumayan anne ve babanın okumayan çocuklarının olması da gayet tabiî. Bu durumu bundan yıllar önce Nurullah Ataç şu şekilde özetliyor: “…kendilerine ilkokulda okuma öğretilenlerin sonradan da okumalarını sağlamağa çalışmak gerektir. Yoksa ilkokulların hiçbir faydası, iyiliği olmaz. Bir kimseye keman çalmasını öğretiyorsunuz ama sonra eline hiçbir havanın, hiçbir notanın ezgisini vermiyorsunuz, neye yarar onun yay kullanmasını öğrenmesi?” Aradan yıllar geçmesine rağmen niteliği değişmeyen bir eğitim sistemi… Sözü nitelikten açmışken şunu da belirtmek gerekir. Niteliksizliğin statükoya denk geldiğini, niteliğin ise değişimle, hareketle kazanıldığını söylememiz gerekiyor. Değişim ise ancak bir şahsiyet oluşturma çabasıyla amacına ulaşabilir. Yoksa el gördülük değişimlerden hiçbir ürün çıkmaz/çıkmayacaktır.

Son yapılan merkezî sınavların anlama-yorumlama sorularını sıklaştırması, esasında eğitimcilere ve ebeveynlere şu iletiyi veriyor: Çocuğuna kitap okut! “Roman-hikâye-şiir okuyacağına dersine çalış!” diyen ebeveyn ve eğitimcileri saplandıkları tekdüzelik çukurundan uyandırmak gerekiyor. Ezberin çağını geçeli çok oluyor. Muhayyilesi dar kalmış bir çocuğun üretkenliğinden de bahsedemeyiz. Zira bu anlayışla gidersek daha çok “0 çekme destanı” dinleriz.

Devamını okumak için lütfen satın alınız.

 

Leave feedback about this

  • Rating

PROS

+
Add Field

CONS

+
Add Field

X