35. Sayı

Yol Kantoları – Serdar Aydın

Sekiz saat aralıksız araba kullanmıştın. Sadece yorulmak için. Daha fazla yorulmak ve hiçbir şey düşünmemek için. Son zamanlarda elinden gelen tek şey buydu. Kendine fazla mesai yazdırıyordun. Sanki şirketten hisse alacakmış gibi, neredeyse her gün çift mesai yapıyordun. Akşam olunca düşünmemek, kendi hayatının çıkmazında kaybolmamak için.  Fakat işe yaramıyordu. Bilincinin bir yanı devamlı aynı çukurda debelenip duruyordu. Yıllar geçiyordu ve sen başladığım yerden tek bir adım öteye gidemiyordun. Gidemedikçe de kendini uzun yollara, hep gitmelere ve hiç dönmemelere bırakmıştın. Bu işi de sadece bunun için seçmiştin. Bir kez gittiğin şehirde en fazla bir ay kalıyordun ve şehri tam alışkanlık hâline getirmeye başladığın an oradan çekip gidiyordun. Muazzam bir kayboluş biçimini kendi içinde soluksuz yorgunluklara gömüyordun.  Olmuyordu. Hep yola çıktığın ilk anın içinde kalıyordun ve her gittiğin yerde aslında ilk başladığın yerden hiç uzaklaşmadığını anlıyorsun ama bunu değiştirmek için de bir şey yapmıyordun.  Ne yapabilirdin? Yanında Zenci’nin kısık sesini taşımaktan başka ne yapabilirdin.  Yıllar önce ortaya ilk çıktığı an sadece ses olan bu herif, ete kemiğe çoktan bürünmüştü.  Birlikte şarkılar dinleyip birbirinize küfrediyordunuz ama sen onu hiç çağırmıyordun, hep o geliyordu. Bazen birkaç gün görünmüyordu, bazen günlerce hiç gitmiyordu.  Yittiği yerden doğuyor,  doğduğu yerden yitiyordu.

Otele dün yerleştin.  Bugün izinliydin.  İşe başladığın günden beri ilk kez bu denli boş kalmıştın.  Ne yapacağını bilmiyorsun. Şehrin içinde kaybolmak istiyorsun ama taşrada kaybolmak için şehirlere gerek yok ki. Taşranın içi salt kayboluştur. Otele yerleştiğin ilk an bunu anlamıştın. Bu kaçıncı oteldi. Unuttun çoktan. Hepsi bir başka yalnızlık. Onu hatırlıyorsun sadece. Her oteli belleğinde bıraktığı daha büyük bir yalnızlık, sadece bunu biliyorsun. Yalnızlık ve kavgalar. Bitmeyen, her gün kendine muhakkak başka sebepler bulan kavgalar. Yani çıldırışların bir başka adı olan kavgalar. Gece bir anda yataktan kaldıran, bazen bir kadının ilk çığlığında, bazen bir çocuğun zamansız ağlayışından büyüyen kavgalar. Artık onların da sesini kendi yalnızlığına ortak ediyorsun. Her bir çığlığı bu büyüyen yalnızlığın tanığı yapıyorsun. Gittiğin her yere onları da götürüyorsun. Bir daha hiç karşılaşmayacağını bildiğin bu kavgaların ellerine sığınıyordun belki de.

Aracın arkasında bir bavulla, sen nereye gidiyorsan o da seninle geliyordu ya da o nereye gidiyorsa sen de onunla gidiyordun. Kayboluş.  Her ikiniz de aynı kayboluşun farklı iz düşümleri gibiydiniz. Oteller ve yollar bu iz düşümlerin ilk çizgileri sadece.  Sinekler ve bakkallar gibi. Her gün aynı masanın başında oturmak için işe giden devlet memurlarının sıkıcılığında bir hayatı yaşamaktansa böyle kaybolmayı kendin mi seçtin diye defalarca sordun. Hayatında hiçbir şeyin cevabını bulamayan bir adam tabii ki bu sorunun da cevabını bulamadı.  Kayboldu sadece, bakkallar ve sinekler gibi.

Devamı için lütfen satın alınız.

Leave feedback about this

  • Rating

PROS

+
Add Field

CONS

+
Add Field

X