BAĞIMSIZLIK ANDI – Ceyhun Atuf Kansu
Bağımsızlık serüvenimize, Mustafa Kemal’le başlamıştık. Onun kendi kendisinin ilkesini nasıl ulusal kaynağa bağladığını bu tarihsel gezimizde yaşadık. Bu serüvenin kapısını kaparken, yeniden onun “Söylev”ini, bağımsızlık âşıklarının başucu kitabını açacağız. “Ulusal hayatı son bulmuş sayılan bir ulus, bağımsızlığını nasıl kazanır?” Söylev bunu anlatır. Gelecek kuşaklara, bu dersi öğretir: Bir bağımsızlık üniversitesidir Söylev. Onun öğretmek istediği yalnızca bu değildir, bir ulusun bağımsızlığını nasıl kazandığını öğretmek değildir. O, bağımsızlığı kurtarmak, kazanmak yetmez diyor, onu korumak, savunmak, her gün yeniden kazanmak gereklidir. Ne demek bağımsızlığı her gün yeniden kazanmak?
Bağımsızlık güç elde edilebilen bir yaşama halidir: Atatürk’ün deyişiyle bir uyanışın ve savaşın sonucu kazandık onu biz: “Yüzyıllardan beri çekilen ulusal çilelerin verdiği bir uyanış” ve “bu aziz vatanın her köşesini sulayan kanların bedeli.” Bağımsızlığın bedeli ağırdır. Kan bedeli alınır ve kazanıldı mı, her gün korunması gereken bir yaşama koşulu olur. Bağımsızlık bir olupbitti, bir donmuş-durulmuş olay değildir, bir süreçtir: Her an yaşanılır, her an yeniden kazanılır, her an temellerine yeni gelen kuşakların emeği, bilinci, sevgisi karışır. Bağımsızlık, bir devrim ilkesi olduğuna göre: Bağımsızlık gibi devrim de, eşanlamda sürerler. Devrim bitti, değişimler sona erdi demek, bütün bağımsızlık koşullarının gerçekleştiğini söylemek değilse; bağımsızlığın donduğunu söylemek demektir: Bir süreç donmaz, bitmez: bağımsızlık da donmaz,
bitmez, devrimle birlikte gider. Bağımsızlık dondu mu, -onun temeli devrim dondu mu- bağımsızlık geriler, hayat damarları kansız kalır: Bağımsızlığı donduran, bağımsızlığı her gün yeniden kazanmayan, bağımsızlığı yitirir. Senin en güzel ilken nedir, yarının koşucusu? Onun ilkesi bağımsızlıktır. Biz onun ilkesini kendimize de ilke yaptık: Bağımsızlık bizim de kendi kendimizin ilkesidir.
Senin, en değerli hâzinen nedir, ey geleceklerin çocuğu? Senin en değerli hâzinen bağımsızlığındır: Türk bağımsızlığı. Bu bağımsızlığa gelişmenin, sonsuzluğun temellerini atan: Çağdaş devletindir, cumhuriyettir, çağdaşlaşma devrimindir: Türk devrimidir. Onun “Ya bağımsızlık, ya ölüm!” çığlığı birdenbire sonsuza akan bir çığlığa çevriliyor, kazanılmış bağımsızlığın ateşiyle, sevinciyle, sorumuyla: “Ey Türk Gençliği! Birinci ödevin, Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyetini, sonsuza dek korumak ve savunmaktır!”
Şimdi sor bakalım kendine: Bu hâzineyi nasıl sonsuza dek koruyabilirim, savunabilirim? Onun deyimiyle: “Bir gün, seni bu hâzineden -yaşamanın, kişiliğinin, varlığının en değerli hâzinesi- yoksun bırakmak isteyen iç ve dış ‘bedhahlar’ olursa, ne yapacaksın, ne yapmalısın?”
Onun kaynağından içerek karşılık ver buna: Yeniden, her gün kazanılması gereken bağımsızlık adına and içerek, de ki: “Varlığımın ve geleceğimin tek temeli, bağımsızlıktır. Bu temel benim en değerli hazinem- dir. Benim varoluşumdur. Kendi ilkemdir bu, benim: Kişiliğim, özgürlüğümdür. Bu hâzineyi benim elimden kimse alamaz: Ne içte kötüler, ne dışta kötüler. Bağımsızlık ilkesini öğrendim ben: Kendime yeteceğim ve çağımın insanı olacağım. Bilincim bu benim ve sorumluluğum. Devrimi alıp sonsuza değin götüreceğim, oluşlar, değişimler toprağında bağımsızlığın temellerini her gün yeniden öreceğim. Bağımsızlığın özsuyunu dondurmayacağım, devrimin ağacını kurutmayacağım: Taze ve diri tutacağım. Bu hâzineyi elimden almak İsterlerse? İç korsanlar, dış korsanlar. Direteceğim onlara. Yeni bir bağımsızlık savaşı vereceğim. Bağımsızlık savaşma ilk ben yazılacağım, bağımlılığın ilk belirtilerine devrimin tan yerinden başkaldıracağım. Ulusal bağımsızlığı. Cumhuriyetçi bir halk çocuğu olarak kurtaracağım. Kanım, bağımsızlıktan değerli değildir: Kanım bağımsız yaşamak içindir. Devrimin damarlarına bağlamışım damarlarımı: Hayatımız birleşmiştir. Ve bu hâzineyi almak isterlerse, “koşullar ne olursa olsun” senin sesinle haykıracağım: Ya bağımsızlık ya ölüm! Bağımsızlık âşığı olarak and içerim ben!”
Onun kendi ilkesinden gelecek kuşaklara bıraktığı bağımsızlık andı budur: Ya bağımsızlık ya ölüm!
Ya bağımsızlık ya ölüm! Hayat bağımlı olunca, bir yerde ölüm en güzel bağımsızlıktır: Hiç olmazsa orada ne sömürülme, ne hor görülme, ne uşaklık, ne tutsaklık, ne boyun eğme, ne ezilme vardır; ama bağımlılığı ölüme değişmeden yapacağım ilk şey. bağımsızlık için yaşamak, bağımsızlık için başkaldırmaktır, bağımlılığın en ufak çizgisi belirdi mi, başkaldırmak!
Devrimci olarak Mustafa Kemal’e verdiğim söz budur!
1964
(Cumhuriyet Ağacı / Ya Bağımsızlık Ya Ölüm, s. 117-119)
Yazılan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Suç teşkil edecek yazılardan dolayı edebice.net sorumlu tutulamaz.
Henüz yorum yok.
Bu yazıya yorum yapabilirsiniz.