İçindekiler

Bekir Fuat: Başkasının Belirlediği Kurallara Kafadan İtirazım Var – Söyleşi: Mustafa Tuğrul ÇOLAK
Eşkıya – Dursun KUVELOĞLU
Lâlezar Düşleri – Âl-i Rıza
Âlimin / Âlemin Ölümü Sonrasında – Prof. Dr. Nâzım H. POLAT
Büyük Üstat Orhan Okay İçin – Ersin BAYRAM
Yazar mı Olacaksınız? – Prof. Dr. İskender ÖKSÜZ
Söylenmeyelim; “Edebice” ve “Edeplice” Söyleyelim yahut Edep – Edebiyat – Edebice – Prof. Dr. Şaban SAĞLIK
Lahza – Serap DEMİR
Sanatta Mekanik Üretim, Recep İvedik ve Yoz Kültür – Metin SAVAŞ
Güzellik – Bedirhan KURTOĞLU
Meydan Okuma Kitap Oku – Hakan BOZ
Yamalı Gök – Burak AKDAĞ
İlim ve San’at İklimi – M. Halistin KUKUL
Gelme – Göktuğ TEMİR
Ne Diyeceksiniz – 2 – Harun YILDIRIM
Cemil Meriç’in Fikir Dünyası’nın Temel Kaynakları – İlhan ASLAN
İki Cihangir Sultan – Hasan ERDEM
Yaksana Beni Ey Ateş! – Hızır İrfan ÖNDER
Var Yok – Olgun TEMİZER
Takvim Yaprağı – Abdülkadir USLU
Kelebekler Diyarı – Seda Nur KURT
Karanfil Alan Kız- Mehmet Ümit ÇEKİN
İbrahim’in Şalvarı – Galip ŞEFAHET
Divan Şiiri Toplumdan Ne Kadar Uzaktı – Hidayet VERİM
Bir Türkmen Şairi: Mehmet Veli KEMİNE – Orazgeldi AYDIN
İşgal Sonrası Kırım – Av. Namık Kemal BAYAR
Ihlamur Ağacı – Elif Almıla KÖKDEMİR
Zeki Demirkubuz’un ‘Yeraltı’ Filminde Absürt Bir Haz Nesnesi Olarak Patates- Büşra BİÇER
Yağmur Tunalı’nın “Gittiler” Kitabının Tanıtım Gününde Ahmet Bican Ercilasun’un Konuşması – Mehmet Batuhan KAYNAKÇI
Kilitlenen Kapılar – Saliha Değirmenci YAVAŞ
Kaf Dağının Ardı – A. Yağmur TUNALI
ÇizgiYorum – Sinan BEYHAN
Bir Ûmran Masalı: Elveda Dünya! – Elif Aybike BÜYÜKYILMAZ
Sana Kalmaz Bana Kalmaz – Aşık Şeref TAŞLIOVA
Türklüğü Tehdit Eden Truva Atı: Ajan Okulları – Ahmet ŞAHİN
Mehmet Levent Kaya’nın Çölde Dor ve Ölüöne Romanlarına Eleştirel Bir Bakış – Halim KAYA
Babamsız Geçen Babalar Günü – Ülkü TAŞLIOVA

Tanıtım

             Sevgili okuyucular,

Güzel bir sayı ile daha sizlere merhaba diyoruz. Edebice, bu sayı ile 2. yılına girmiş bulunuyor. Özellikle son dönemlerde edebiyat dergilerinin ayakta kalıp varlığını sürdürebilmeleri gerek dergi ekibinin gerekse bu dergilerin okuyucularının yüksek fedakârlıkları ile mümkün olabilmektedir. Bu sebeple bizleri edebiyat yolculuğumuzda yalnız bırakmayan siz değerli okuyucularımıza sözümün başında teşekkür etmek isterim.

             Sevgili okuyucular,

             Zor bir yıl geçirdik, geçiriyoruz. 15 Temmuz hain darbe girişiminden bu yana, toplumsal barışımız sarsılmış, güven duygumuz oldukça zedelenmişti. Yine referandum süreci insanımız arasındaki kutuplaşma ve gerginliği arttırdı. Siyasi ve sosyal atmosferin gerginliği neredeyse iliklerimize kadar işledi. Farklı düşüncelere hoşgörü ile bakma ve tahammül gösterme becerilerimizi epey törpüledik bu dönemde. Siyasetçilerimizin nobran ve yüksek perdeden konuşma üslûbu sıradan vatandaşımızı da etki altına almış görünüyor. Etkili, doğru ve isabetli konuşanların haklı olduğu zamanlardan sesi daha çok çıkanın haklı olduğu zamanlara doğru evriliyoruz. Bu dönüşümün sosyal yaşamımızda büyük yıkımlara, tahribatlara sebep olacağı öngörülmelidir.

            Dilimiz yaralayıcı, rencide edici, tahkir edici olmaktan uzaklaşmalıdır. Sevginin diliyle konuşmak sanıldığı kadar zor değildir. Edebiyat, sevgi dilini barış ve huzur dilini yaymada çok önemli görevler üstlenmektedir. Yüreğimize dokunan şiirler, öyküler; paylaşmayı, kardeşliği, insanlığı, hoşgörüyü, dürüstlüğü satır aralarına serpiştirmiş denemeler, masallar, fabllar dergilerde kitaplarda okunmayı beklemektedir. Siyasi ve ekonomik hengamenin arasında, günlük koşuşturmanın içinde bunalan ruhlarımıza bir ferahlık, bir meltem esintisi bahşetmek, daralan ve darlanan iç dünyamızı genişletmek edebiyatın terapi etkisi gösteren verimleri ile mümkündür. Televizyonun ve internetin ruhlarımızı, düşünce dünyamızı kirleten gösteri ve izlencelerinden biraz uzaklaşıp kitapların ve dergilerin bahar bahçelerine uzanıp kendimize, iç alemimize dönmeliyiz. Birçok buhranın ve bunalımın çıkış noktası kendi iç derinliklerimizde yatıyor fakat biz bunun farkında değiliz. Yazarımız Mustafa Tuğrul Çolak “Yer Kuşağı” adlı deneme kitabında şöyle der: “Anahtar elindeyken kendi kendini kilitlediğin odadan çıkmayı göze almaktır yaşamak!” Kendimizi hapsettiğimiz odalardan çıkıp mayıs kırlarında dolaşıp tazelenelim. Dış dünyamızın kiri içimize bulaşmasın.  Mayıs, dışarıda tüm canlılık ve tazeliği ile bize el ediyorken bu davete icabet edelim. 12 ayın sultanı Ramazan ayı da bize bu tazelenme ve yenilenme fırsatını verecektir. Unutmamalıdır ki, fırsatlar bize her zaman altın tepside sunulmaz. Penceresinden gün eksilmemesi için her mihnete katlanmayı kabul eden şairlerimiz de vardı. Pencerenizden hâlâ güneş vuruyorken, ağaçlarınız yaprak, dallarınız çiçek açıyorken ve sıhhatiniz de size mühlet veriyorken mayısın çağrısına ve Melih Cevdet’in satırlarına kulak vermek lazım:

Yaşamak güzel şey doğrusu

Üstelik hava da güzelse

Hele gücün kuvvetin yerindeyse

Elin ekmek tutmuşsa bir de

Hele tertemizse gönlün

Hele kar gibiyse alnın

Yani kendinden korkmuyorsan

Kimseden korkmuyorsan dünyada

Dostuna güveniyorsan

İyi günler bekliyorsan hele

İyi günlere inanıyorsan

Üstelik hava da güzelse

Yaşamak güzel şey

Çok güzel şey doğrusu.

Yeni ve daha güzel sayılarda görüşmek dileğiyle…

Yaşar Vural

 

 

İlgili Yazılar

X