Zulmet
Ey sen!
Ki şimdi şübheli bir şekl-i pür hayâl oldun
Bu semâ-yî mesânın altında!
Gecenin mevti ufku bağlamadan.
Susmadan her teneffüs-i zinde.
Ey sen!
Ki sönmemiş zer-i zülfünde son ziyâ-yı nehâr,
Bu genç elinle bu yorgun cebîn-i lâlimi sar,
Ve sonra git. Bana bî-va’d olan bu yollar hep
Adımlarınçün açılmış pür-incilâ vü zeheb…
Bırak leyâle bu cism-i garîb ü merdûdu.
Dizim eğildi; soğuk bir deniz gibi zulmet
Ağır ağır boğuyor bende ömr-i bî-sûdu.
Diken ve taşları üstünde bir çetin râhın
Dağıldı nesc-i harîr-i ümîd-i mahrûmum
Ve mutlaksa gelecek gölgelerle şimdi ölüm…
Lâkin sen
Ki gözlerinde güler nuru bir gümüş mâhın
Eğilme, git
Ve eyle gölgede pâ-yi şebâbını tesbît…
Beni bir tûde eyleyen zulmet
Sana hüsn-i hayâli nakş edecek :
Oldu çeşmin nücûm ile mâlî.
Onların iştiâl-i seyyâli
Seni gûyâ karanlık üstünde
Etti bir heykel-i ziya gibi hâkk.
Sen git
Ve eyle da’vet-i iklîm-i ruhuna rağbet.
Bu yol, bu yol, bu derin yol ki dâima mümted;
Bu yol uzun ve benim dizlerim eğildi, gözüm
Kapandı. Da’vet-i yeldâla titriyor rûhum.
Bırak ve git, beni mevt-i leyâle tevdî’ et.
Büyük, derin ve soğuk bir deniz gibi zulmet
Etti eşkâl-i arzı bî-hareket,
Ve döktü ruhuma ru’yâya benzeyen bir mevt.
Büyük, derin ve soğuk bir deniz gibi zulmet.
Lâkin sen
Dudakların yine pür hande, gözlerin pür zer,
Saçın nücûm ile meşbu’ ve müşteil, yine ter,
Bırakma rûhunu düşsün bu öldüren hisse,
Ve git
Ve eyle gölgede pâ-yî ümidini tesbît…
O belde-i zer ü hülyâda bekleyen gözler
‘‘Nerde?” derlerse,
“Ne oldu, nerde o?” derlerse âh o gözler eğer,
Miyâh-ı sâyede mevt-i fecî’imi anlat.
Ahmet Hâşim (1908, Göl Saatleri)
Yazılan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Suç teşkil edecek yazılardan dolayı edebice.net sorumlu tutulamaz.
Henüz yorum yok.
Bu yazıya yorum yapabilirsiniz.