GELİBOLU’DA HAMZA BEY SAHİLİ VE AYAZMA İÇİN
O yerlerde güneş mahmûr-ı fikret pir peridir ki,
Doğar sevdâlı akşamlar nigâh-i vâ-pesîninden
O yerlerde sabâ bir bestekâr-ı serseridir ki
Perişan nağmeler perrân olur gûyâ enîninden.
Mübarektir o topraklar! Gazâ etmiş şehid olmuş
O sahilden en evvel yol açıp tekbir alan o erler;
Mezarlar nâ-bedîd olmuş, ağaçlar hep kadîd olmuş
Meâl-i Âyet-i Fethi bugün mâziden ezberler.
Vukuatın bulup târihini tenvir eder gûyâ
Nigâh-î âteşini-her gece-bir necm-i şeb-tâbın;
Uzun bir ser-güzeşt-î pür-şeref takrir eder gûyâ
Kefen-ber-ser çıkıp ervâh içinden ka’rı nâ-yâbın.
Durur ulviyyet-i İslâm câmid kıble-gâhında;
Temevvüc eyler âvâz-i zafer pişinde mihrabın.
Olur nûr:î tecellâ rûşenâ cevv-i siyahında,
Denizden reng-i fosforîsi aks ettikçe meh-tâbın.
Mübârektir o topraklar! İbâdet-hâneler vardır
Ki beş asrın vukuâtı serilmiş âsitîninde…
– Verir aks-î sedâ gezdikçe – çok vîrâneler vardır
Ki ma’mûriyyetin târihi medfundur zemîninde.
Nazar câmid görür lâkin derûnu şi’r-i pür-âhenk,
O taşlıklar ki, muzlimdir hayâletlerle mâlîdir.
Düşüp deryâya mevc-â-mevc olan meh-tâb-ı reng-â-reng
O zulmet-gehte ber şeb mültemi’ fecr-î şimalîdir.
Uyur semt-î leyâlî, gündüzün umkunda deryânın,
Mücellâ sathı bazan cilve-gâh-î mâh ü mâhîdir.
Tefekkürler verir mübhem durur ufkunda deryânın
Uzaklar hep harâb olmuş vücûd-i lâ-tenâhîdir.
Henüz gün doğmadan sisler gezer engin fezâsında
Değildir aks-i te’sîr-î sedâ bir ağlayan vardır.
O vahşî sahili tehdîd eden taşlar hizâsında
Tükenmez giryeler ilhâm eden bir çağlayan vardır.
O medd ü cezr kim mahsûs olur her şeb nesiminde
Leyâlin nefha-yî bî-rûhudur âsûde, hâb-âlud.
O yüksek taşların dîdâr-ı mahmûr ü besîminde
Bütün geçmiş zamânın nazra-yî lâ-kaydıdır meşhûd.
Neler görmüş, neler! Yâdındadır fersûde ahcârın;
Aceb kaç defa sâhil bezm-gâh ü rezm-gâh olmuş?
Tekâsüf eylemiş akşamları edvâr ü a’sârın
Bugün ma’bedlerin dîvârı ser-tâ-ser siyâh olmuş.
Yazılmıştır şuûn-î hilkatin her yerde manâsı,
O seng-istân-ı pür-ibret mezarlık taşlarındandır.
Zemininde biten vahşî çiçekler insan a’zâsı
Çemen-zârında şebnemler bütün gözyaşlarındandır.
Okurdum bir hakikat sahne-î dünyâda gördükçe
Hurâfât-î hayâtı muntabı’ taşlarda, izlerde;
Süreksiz ömrümün timsâlini ru’yâda gördükçe,
Gezerdi fikr-i çâlâkim nihâyetsiz denizlerde.
Denizler, pek küçük yaştan beri mir at-ı endîşem;
Denizler, her zaman cevlân-geh-i fikr ü hayalimdir;
Gehî râkid, gehî pür cûş o hayrân olduğum âlem.
Benim timsâl-i ömrümdür, hayâtımdır, meâlimdir.
Denizlerdir bana bir başka varlık gösteren mir’ât
Serâb-i zindegîde, neş’e-i ru’yâ-yı hestîde;
Nesîm-î subh ile bîdâr olur ufkunda ilhâmât
Zamân-î hicr ü hasrette… dem-i pür-şevk-i mestîde.
Uyurken kumrular hâmûşî-yî deycûr-ı hâilde;
Leyâl-î künc-i tenhâyî o taşlıklarda çağlardı.
Serin bir yerde bir âsude menba’ vardı sâhilde,
Onun dehlîz-i târikinde dâim bir kız ağlardı.
Dökülmüştür şeb-î yeldâ onun giysû-yı târından,
Seher bir nazra-yî mahmûrudur ufk-î tecellâya,
Olup şellâleler peydâ sürûd-î târûmârından,
Şafak vaktinde aks eyler sevâhilden Musallâ’ya.
Sekiz yıl ben o hüzn-efzâ temâşâ-gâh-ı ibrette
Dolaştım şâd ü âvâre; bugün dil-haste, mehcûrum.
Arar dalgın nigâhım âşinâ bir çehre hilkatte,
O taşlıklarda zâhirdir onun hüsnüyle meshûrum.
O sâhiller ki, hâlâ gûşuma geçmiş zamân söyler,
Sehâiftir – kopup kalmış – kitâb-ı hâtırâtımdan.
Verir aks-î sedâ her dalgası bir dâsitân söyler
Yıkılmış kâinâtımdan, hayâl olmuş hayâtımdan…
Rıza Tevfik Bölükbaşı
1889 (Serâb-ı ömrüm)
Yazılan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Suç teşkil edecek yazılardan dolayı edebice.net sorumlu tutulamaz.
Henüz yorum yok.
Bu yazıya yorum yapabilirsiniz.