Mehmet Akif Ersoy, Türkiye’nin millî kurtuluş hareketini destanlaştırarak İstiklâl Marşı’mızı yazmış büyük Türk şairi ve fikir adamıdır.
O, Millî Mücadele yıllarında Anadolu camilerinde verdiği vaazlarla Türk halkının uyanması, savaşa hazırlanması ve Ankara Hükümetine destek vermesini sağlamıştır. Savaş yıllarında yazmış olduğu şiirler cephede elden ele dolaşmış, Türk askerinin kahramanlık ruhunun şahlanmasına yardımcı olmuştur. Akif, vaazlarında Osmanlı Devleti’nin içinde bulunduğu durumu halka anlatıyor, Sevr’in Türk devletini ortadan kaldırdığını, tek çarenin medeniyet maskesiyle saldıran Batı sömürgeciliğinin karşısına iman ve silâhla dikilmek olduğunu duygusal, heyecanlı ve şiirsel üslûbuyla gönüllere nakşediyordu. Camilerde verdiği vaazlar Sebilürreşad dergisinde basılarak ülkenin her tarafına yayılıyor, minberlerde ve kürsülerde tekrar tekrar okunuyordu. Bu vaazlarıyla Ankara’yı desteklemekte tereddüt eden halkı ikna ediyor, onları birlik ve beraberliğe çağırarak mühim bir görevi yerine getiriyordu. Akif, bir yandan Konya’da gerici ayaklanma başlatanları ikna etmeye çalışmış, diğer yandan Osmanlı Devleti’ne karşı İngilizlerle işbirliği yapmaktan geri durmayan Arap aşiretlerini ve emirlerini bundan vazgeçirmeye ve Osmanlıyla birlikte hareket etmeye ikna etmeye uğraşmıştır. Bunda kısmen başarılı da olmuştur. Savaşın kazanılmasında ve yeni Türk devletinin kurulmasında onun bu faaliyetlerinin büyük bir yeri vardır.
Akif, Çanakkale’de yedi düvele karşı savaşan, Bedr’in aslanlarına benzettiği Türk ordusunun şanlı mücadelesini “Çanakkale Şehitlerine” şiirinde, Bursa’nın işgaliyle hakarete uğrayan Orhan Gazi ve Yıldırım Bayezid’in kabirlerindeki ıstırapları “Bülbül” şiirinde dile getirerek halkın hissiyatına tercüman olmuştur. Yedi kitaptan oluşan Safahat’ı baştan sona bizim insanımızı, sokağımızı, kahvemizi, meyhanemizi, mezarlığımızı, camimizi anlatmaktadır. Akif, Müslümanlığı yüceltirken Mûslümanları en acımasız şekilde eleştirmekten, onlarla alay etmekten çekinmemiştir. Eserinde İslâm dünyasının perişanlığını tembelliğe, kurtuluşunu da çalışmaya bağlamaktadır. Almanya gezisinde gelişmiş batıyı gören şair, şiirlerinde İslâm medeniyetinin geçmiş ihtişamlı devirleriyle bugünkü batıdan örnekler vererek Türk milletini ve İslâm âlemini daldığı derin uykudan uyandırmaya ve miskinlikten kurtarmaya çalışır.
Safahat‘ı oluşturan kitaplardan birisinin adı Asım’dır. Köse İmam’ın oğlu Asım, Akif in bütün ümidini bağladığı, İslâm dünyasını geri kalmışlıktan kurtaracak ideal insan tipidir. Asım, İslâm’ın ve Türklüğün kurtarılması için batının ilmini, tekniğini getirmek üzere Avrupa’ya gönderilmiştir.
İstiklâl Marşı, başlı başına büyük bir destandır. Türklüğe ümit veren, işgalci batı karşısında kendisine güvenme ve direnme bilinci aşılayan, vatan ve millet sevgisini öven, bağımsızlık ateşini körükleyen bu şiirin dünyada eşi ve benzeri yoktur. “Kahraman Ordumuza” ithafı ise şairin orduya güveninin ifadesidir.
Akif, Cumhuriyetin kurulmasından sonra Mısır’a gitmiş, yıllarca orada yaşamış, Kur’an’ın Türkçeye tercümesi görevini üstlenmiş, fakat hâlâ açıklanamayan sebeplerle bu görevi tamamlamamıştır. Vatan hasreti onu tekrar İstanbul’a döndürmüş, 27 Aralık 1936’da vefat etmiştir. Hükümetin ilgisizliğine rağmen İstiklâl Marşı şairi binlerce gencin omuzlarında millî bir törenle Edirnekapı Şehitliği’nde toprağa verilmiştir.
Mustafa Argunşah, Dil Yarası, Türk Ocakları Kayseri Şubesi, 2006, s. 162
Yazılan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Suç teşkil edecek yazılardan dolayı edebice.net sorumlu tutulamaz.
Henüz yorum yok.
Bu yazıya yorum yapabilirsiniz.