NİÇİN YAZIYORUM? – Fakir Baykurt
Daha önce de birkaç kez yanıtladım bu soruyu.
On dört yaşındayken şiirle başladığım yazma işini kırk yıldır sürdürüyorum. Yayımladığım kitaplar otuzu aştı. Bir o kadar da basılmayı bekleyen var. Bunca yıldır hem öğretmenlik yapıyor, hem yazıyorum durmadan; acaba niçin?
Yanıt bir yanıyla açık, bir yanıyla biraz karmaşık.
Pek çokları gibi hevesle başladım ben de. Belki kolay sandım. Ünlenmek istedim belki. Biraz daha açık olayım, belki değil kuşkusuz ünlenmek istedim. Herkes adımı bilsin, yüzümü tanısın, yoldan geçerken yanımdakine göstersin istedim. Şiir yazıyordum: “Şair geçiyor!” desin istedim.
Kaç yıl sürdü bu? Yazdıklarımı on yıl süreyle durmadan yayımladım. Köy Enstitüsünde öğrenciydim. Orda sadece ders yapmıyor, iş de yapıyorduk. Bir kitaplığımız vardı. Boş vaktimizi yurt ve dünya yazınından yapıtlar okuyarak, aynı zamanda yazarak değerlendirmeye özendiriliyorduk. Köy Enstitüleri Türkiye’nin gördüğü en iyi eğitim kumullarıydı. Gericilerle çıkarcılar birleşip kapattı. Okudukça anladım, sadece bir heves uğruna, yada sadece ünlü olmak için yazılmaz; köy görgüsüne. Köy Enstitüsü eğitimine göre ün için çabalamak ayıptır. Tavuk gibi bir yumurta yumurtlayıp kırk kez gıdaklamak olmaz. Ad delisi, ün delisi olmak hoş görülmez.
Okumak insanı değiştiriyor. Kitaplar göz açıyor. Ben de okudukça dünyada ardına düşülecek değerli amaçlar olduğunu sezdim. Köy gezileri de yapıyordum. Halkın durumu özellikle köylerde kötüydü. Köyde yaşam çağ gerisiydi. Yoksulluk, gerilik büyüktü. Aydınlar üzerindeki baskı ağırdı. Ama yoksullar üzerindeki baskı daha ağırdı. Uslu uslu oturmak olmaz, insan buna yazarak karşı çıkmalıydı. Çığlık atmalı, haksız düzeni protesto etmeliydi. Biliyordum böyle şairler, yazarlar hemen mimlenir. Nitekim ben de mimlendim. Yılmak olmazdı. Ne pahasına olursa olsun safımı seçmeli, kalemimle savaşıma katılmalıydım.
Köy öğretmeniyken kaç kez dikkatim çekildi, evim arandı: Savcılığa, sorgu yargıçlığına gidip anlatım verdim. Ankara’daki Gazi Eğitim Enstitüsü’ne gidince bu dosyalar ardımdan geldi. Köy Enstitüsünü zor bitirmiştim, Eğitim Enstitüsünü daha zor bitirdim. Öğretmenliğim tedirginlik içinde geçti. Kaç kez bakanlık buyruğuna alındım, sürüldüm, işsiz bırakıldım. Kaç kez tutuklanıp cezaevine konuldum.
Niçin yazdığımı kendi kendime sormuyorum artık. Biliyorum niçin, kimler için yazdığımı. Daha Köy Enstitüsünün ileri sınıflarında biliyordum bunu; okuyarak, gezip görerek, düşünerek kavradım.
Öyle insanlar vardı, konuşamıyor, yazamıyordu. Halkımızın dilsizlerden ayırdı yoktu. Anadolu’yu batıdan doğuya dolduran kadınların %90’ı okur yazar bile değildi. Dilsizlerin dili olmak diye bir yolu benimsedim. Bu insanlar aynı zamanda acı çekiyor, haksızlık görüyor, kıyım yaşıyor. Gezip dolaştığım ya da yaşadığım yerlerde bunlara tanık oluyordum, öyle durumlar vardı, ben yazmazsam kimse yazmayacak. Hepsi boşa gidecek. “Bu nasıl olur?” diye soruyordum. Hiçbir çile, hiçbir acı boşa gitmesin, buna karşı verilen savaşım boşa gitmesin diyordum. Her şey bilinsin, hem de bir yerlerde kalsın istiyordum. En azından şehirlerde aydınlar, okumuşlar, yetkili yetkisiz yurttaşlar, halktan yana olanlar bilsin, bilenlerin sayısı artsın, haksızlıklar üstüne çoğulca gidelim istiyordum. Haksızlıklar sadece içerde bilinmekle kalmasın, dışarda Afrika’da, Çin’de, hattâ kutuplarda bilinsin; yoksa ezilmeyi alt edemeyiz diyordum.
Bu tutumumdan ötürü cezaevlerine düştüm. Mahkemeler en baskıcı dönemlerde bile bana ceza veremedi. Kendimi savunup aklandım. Cezaevlerinde haksız yere yatırıldım. Bundan yüksünmedim, ama cezaevinde yazmak zordu. Gene de yolunu bulup yazdım. Hiçbir zaman meslekten (profesyonel) yazar olmadım. Karnımı öğretmenlikten doyurdum, ailemi bu yoldan geçindirdim. Gene de durmadan yazmam gerektiğine inandım. Yaşar halde kaldıkça hep yazmam gerektiğine inandım. Yazdıklarım belki pek ahım şahım olmadı, en başta kendim kendimin yüz eksiğimi bulurum. Bu yüzden yazdıklarımı sürekli düzelttim. Bunlar ben yazmazsam yazılmayacak gariban insanların yazılarıydı. Gücüm daha az kusursuzunu yazmaya yetmese de yazdım. Bana öyle gelir ki, ben sadece ölünce, elim kalem tutmaz olunca yazmaktan kalırım, bunu sık sık duyumsadım.
Niçin yazdığımı daha iyi anlatabilmek için, niçin yazmadığımı söylemeliyim. Ün için yazmadım örneğin, ün yazdıkça geldi. Para için yazmadım. para da geldi az çok. Ama ikisinin de ardına düşmedim. Ünlenince gazete yazarlığına, politikacılığa çağrıldım. Mecliste, senatoda, bürokrasinin üst katlarında yer almam istendi, hepsine hayır dedim.
Yazarlıktan hak ettiğim paraları kârlı işlere yatırmam istendi, hayır dedim. Bunlarla uğraşmadım. Geçinmek için para getirecek yazılar, kitaplar yazmak zorunda kalırım kaygısıyla öğretmenlikten kopmadım. Koparıldığını zaman onu yapmayı sürdürmenin yolunu aradım. İçerde bulamadım, dışarda buldum.
Yurtta, yurt dışında sekiz ödül kazandım. Yapıtlarım yabancı dillere çevrildi. Bunların üstünde durmadım. Ünümü yitirmeye başladığım zaman tasalanmadım. Yazdıklarımın bir önemi varsa bunların bugün değilse yarın okunacağına inandım. O yüzden çok yazdım, kitaplarım birikti. Yazmayı hâlâ sürdürüyorum.
Okurlarımla yazınsal söyleşiler yaparken önüme değişik düşüncede kimseler çıkıyor: “Siz bir amaç uğruna yazıyorsunuz öyle mi? Yani sanat kaygısıyle yazmıyorsunuz?!” Kimi zaman 180 derece yanlış anlaşılıyor: Bana öyle gelir ki, yurdumuzda sanat kaygısı benimkinden yüksek yazar yoktur. Elbet “sanat için sanat” değil, ama benim çabalarım aynı zamanda sanat içindir. Sanatı ben bir amaca doğrultmuşum, onu halkımın yükselmesi amacına bağlamışım. Gene yanlış anlaşılıyor: “Öyleyse sen toplum için yazıyorsun, birey için yazmıyorsun, birey seni ilgilendirmiyor?” Şu bendeki özgüvene bakınız: Birey kaygısı benimki kadar yüksek yazar da yoktur.
Bizim toplum ne yazık kulaktan geçiniyor. Çok yerde okurlar, kitaplarda bin kez yanıtlanmış sorulara dönüp dönüp yanıt istiyor. “Kimi yazarlar kendim için yazıyorum diyor. Peki sen kendin için yazmıyor musun?” İnançlarımı, ilkelerimi açık seçik belirttim. Halkım ve ilkelerim için yazmak aynı zamanda kendim için yazmak sayılmaz mı? Kendime aykırı olacaksam niçin yazarım, daha doğrusu nasıl yazabilirim? Ben insanların, toplumun, halkın tanık olduğum acılarını yazmasam çatlarım. Yazarak çatlamaktan kurtuluyorum. Bu nedenle yazdıklarım aynı zamanda kendim için yazmak oluyor.
Demiştim, sorunun yanıtı bir yanıyla açık, bir yanıyla karmaşık. Açık seçik anlatabildim mi bilmem?
1990 (Benli Yazılar, s. 107-110)
Yazılan yazıların sorumluluğu yazarlarına aittir. Suç teşkil edecek yazılardan dolayı edebice.net sorumlu tutulamaz.
Henüz yorum yok.
Bu yazıya yorum yapabilirsiniz.